19 Haziran 2020 Cuma

35 GÜNLÜK YAHYA BEBEK TEK AKCİĞERLE HAYATA TUTUNDU...

Coronavirüs vakalarının Türkiye'de en yoğun olduğu dönemde 35 günlük Yahya bebek mucizesi yaşandı. Sol akciğeri alınan bebek yaşama dört elle tutundu ve 4 aylık oldu.


16 Şubatta dünyaya gelen Yahya bebeğe Konjenital Lober Amfizem tanısı kondu. Nadir görülen bir solumun sistemi akciğer hastalığı olan KLA olgularında hava akciğere girer ancak akciğerden çıkamaz. Genellikle yeni doğan bebeklerde görülen rahatsızlık ölümcül sonuçlar doğurabiliyor. 
Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde ikamet eden Mehmet ve Semra Eren çifti beşinci çocukları olan Yahya bebeğin hastalığını doğumdan hemen sonra öğrendi. Bir süre yoğum bakımda kalan Yahya bebeğin solunum sıkıntısı artınca hayati tehlike baş gösterdi. Coronavirüs nedeni ile sadece acil ameliyatların yapıldığı dönemde Yahya bebeğe yardım eli İstanbul'dan uzandı. Acil ambulansla İstanbul'a sevk edilen Yahya bebek Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan'ın 20 martta gerçekleştirdiği başarılı bir operasyonla sol akciğeri alınarak (Sol pnömonektomi) yaşama dört elle sarıldı.   

Yahya bebeğin ameliyatını gerçekleştiren Doç. Dr. Özkan Demirhan KLA hastalığı ile ilgili bilinmesi gerekenleri ve ameliyat sürecini anlattı. Demirhan; " Konjenital lober amfizem (KLA), nadir görülen bir doğumsal akciğer anomalisidir. Bir veya birden fazla akciğer lobunun aşırı havalanması durumudur. Hava akciğere girer ancak akciğerden çıkamaz. Bunun nedeni akciğerin bir alnında hava fazla birikir ve göğüs duvarı çapı artar. Hava dolu şişkin akciğer etraf akciğer ve kalbe bası yapar KLA' lı akciğer balon gibi şişer ve hastanın oksijenlenmesine katkısı olmaz. Bebeklerin rengi oksijensizlikten mavi-mora doğru değişir. Ayrıca hava yolunun kıkırdakları iyi gelişmediği için hava yolu elastik halini yitirir ve kapanır. Bu yüzden bebekler solunum güçlüğü yaşar ve sık nefes alıp vermeye başlarlar. Hastalığın ileri derece semptomlarında cerrahi tedavi hayat kurtarıcı olabiliyor.
Yahya bebek bize acil ambulansla kuvözde geldi. Bir süre yoğun bakımda yatmış. Ciddi solunum sıkıntısı vardı. Bu hastalık ne kadar erken bulgu verirse bulgular ve akciğerin etkilenmesi o kadar hızlı artar. 
Hastaların yüzde 50'si doğumdan sonraki ilk 4 haftada bulgu verir. Yahya bebek bize geldiğinde 35 günlüktü. Tetkiklerinden sonra hemen ameliyata aldık. Ameliyat hazırlıkları ile beraber iki saat süren bir operasyonun ardından sol akciğerini çıkardık. Bir süre yoğun bakımda takip ettik ve daha sonra taburcu ettik. Yahya bebek şimdi gayet sağlıklı ve 4 aylık oldu." dedi.

18 Haziran 2020 Perşembe

SINAV KAYGISIYLA BAŞ ETMENİN 6 KURALI!


Sınav kaygısını yenmenin yolları hakkında önerilerde bulunan İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzman Dr. Fatma Eren, “Aileler çocuklarına çağın gereklerine uygun olarak empatik davranmalı, güven aşılamalı, rol model olmalı ve çocuklarının başarı düzeyi ne olursa olsun gösterdikleri çaba takdir edilmelidir” dedi.


Günümüz eğitim sisteminin sınava ve sınanmaya dayalı bir sistem olduğunu vurgulayan Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzman Dr. Fatma Eren, bu durumun ailelerin, öğretmenlerin, okulların çocukların sınavdaki başarısına odaklanmalarına sebep olduğunu söyledi. 

 Uzm. Dr. Fatma Eren, “Bir sınavdan dolayı heyecanlanmak ve kaygılanmak olağan bir duygudur ve başarı için gereklidir.  Kaygının yeterli düzeyde olması sınavlara motive olmada ve iyi hazırlanmada işe yarar. Ancak hissedilen kaygının yoğunluğu; sınava yeterince hazırlanmaya ve öğrenilen bilgiyi sınav sırasında etkili bir biçimde kullanmaya engel oluyor, başarıyı düşürüyorsa sorundur ve sınav kaygısı olarak tanımlanır” dedi.  

‘BAŞKA ÇAREM YOK’ DİYE DÜŞÜNMEYİN


Sınav kaygısının nedenlerinden birinin kısa zamanda çok konu çalışmak zorunda kalmak ve sınava yeterince çalışmamış olmak olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Fatma Eren ayrıca sınavlara aşırı önem atfetmek, sınavın sonucuna odaklanmak ve sonucunu felaketleştirmek (Hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için sınavı kazanmaktan başka çarem yok, Mutlaka kazanmalıyım, yoksa mahvolurum vb.) sınava ilişkin bilgi ve becerisine veya bunu sınava yansıtabileceğine dair güvensizlik (ya yapamazsam vb.),  bilgisinin değil, kişiliğinin değerlendirileceği düşünceleri (üniversiteyi kazanamazsam ben bir hiçim vb.), ailenin ve sosyal çevrenin beklentileri ve baskıları (bu sene muhakkak kazanmalısın yoksa üniversiteyi unut, bu soruyu yanlış yapıyorsan hala hiçbir yeri kazanamazsın vb.) gibi sebeplerin sık görüldüğünü belirtti. 

KARIN AĞRISI VE TAŞİKARDİYE YOL AÇABİLİR

Uzm. Dr. Fatma Eren, “Sınav ile ilgili negatif düşünceler ve aşırı kaygı düzeyinin öğrencide dikkatini toplayamama, okuduğunu anlamama, bilgileri aktaramama gibi olumsuz akademik etkiler yanında tedirginlik, huzursuzluk, taşikardi, ağız kuruluğu, karın ağrısı, mide bulantısı, terleme, titreme, uykusuzluk/fazla uyuma, iştahsızlık/aşırı yeme gibi fiziksel etkilere neden olur. Süreçte öğrencinin çok çalışmasına rağmen performansında ve başarısında artma değil tersine düşme gözlenir” diye konuştu. 

BAŞ ETMENİN YOLLARI

Sınav kaygısı ile baş etmenin olmazsa olmazının sınava mümkün olduğunca planlı, düzenli ve verimli çalışmak olduğunu belirten Uzm. Dr. Fatma Eren, planlamada önemli olanın ise sınava hazırlanma sürecinde bireysel özelliklere göre çalışma takvimi, çalışma saati, kaynak seçimi, tekrar yapma, çıkmış soruları çözme vb. aşamaların programlanması ve düzenli bir şekilde uygulanması olduğunu söyledi. Uzm. Dr. Fatma Eren, sınav kaygısı ile baş etmede etkili olan diğer yöntemleri ise şöyle sıraladı:


“Sportif faaliyetlerin öğrenme ve stres üzerinde olumlu etkileri uluslararası akademik çalışmalara son zamanlarda sıklıkla konu olmaktadır. Sınav çalışma sürecinde her gün veya haftada 3 gün, en az 20 dakika kültür-fizik hareketleri yapılmalıdır. Egzersizler beyne kan ve oksijen akışını artırarak konsantrasyonu güçlendirmekte ve stresi azaltarak dengelemektedir. Burada egzersizden kasıt, ders çalışma zamanının tamamını spora ayırarak zaman geçirme anlamına gelmemektedir. Bahse konu faaliyet evde ve orta düzeyde yapılan sportif aktiviteleri içermektedir. Diğer taraftan düzensiz uyku ve düzensiz beslenme kaygıyı artırabilmektedir. Yoğun çalışma nedeniyle düzenli beslenme ve uyku ihmal edilmemelidir. Sınav kaygısı ile baş etmede bir diğer önemli adım ise öğrencilerin hedeflerini, sınavı kazanmak değil yeterince çalışmak olarak belirlemeleridir. Olumsuz düşüncelerden sıyrılıp olumlu düşüncelere odaklanarak motive olmak da kaygı seviyesini dengelediği için önemlidir. Örneğin; ‘Yapabileceğimin en iyisini yapacağım, dünyanın sonu değil ya telafisi var, başarısız olmam tembel ve beceriksiz olduğumu göstermez, çalışma sistemimde değişiklik yapmam gerektiğini gösterir’ vb. cümlelerle olumlamalar yapılabilir. ‘Sınavda arkadaşlarım kazanır ben kazanamazsam ne yaparım’ gibi düşüncelerden uzak durarak başkalarının ne yapacağına değil kendi yapacaklarımıza odaklanmamız daha faydalı olacaktır.”
ANNE BABAYA DÜŞEN GÖREVLER 
Sınav kaygısını artıran bir faktör de ailedir. Aileler sıklıkla kendi kaygılarını çocuklarına yansıtmaktadır. Sınavın çocukların geleceği için ne kadar önemli olduğuna abartılı bir şekilde çok kez vurgu yapmaları çocuklar üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Çocuklardan beklentinin yüksek olması ve sınavı bir araç değil amaç olarak görmeleri çocukların sınav kaygısını artırabilmektedir.
Sınav kaygısını azaltmak için ailelerin tutumu; yüksek beklentili olmama, sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu haline getirmeme, başarı/başarısızlığı kesinlikle başkalarıyla karşılaştırmama şeklinde olmalıdır.
Aileler, çocuklarına çağın gereklerine uygun olarak empatik davranmalı, güven aşılamalı, rol model olmalı, uygun aile ortamı tesis etmeli, örnek problem çözme davranışları sergilemeli, olumlu görüşler bildirerek cesaret ve motivasyon sağlamalıdır. Çocuklarına sevgilerinin karşılıksız olduğunu belirtmeli/hissettirmelidir. Çocuklarının başarı düzeyi ne olursa olsun gösterdikleri çaba takdir edilmelidir.  

ÖĞRENCİLERE ÖNERİLER 


Sınava girecek öğrencilerin kesinlikle gerçekçi, duruma uygun ve işlevsel bir sınav stratejileri olmalı ve bu strateji deneme sınavlarında test edilerek netleştirilmelidir. Örneğin; sınav süresini etkin kullanmak, hangi alandan cevaplandırmaya başlayacağına karar vermek ve cevap kâğıdında kaydırma yapmamak gibi durumlar için uygun yöntemler belirlenmelidir. 
Her bireyin özellikleri ve izleyeceği yol farklıdır. Bu yüzden gerçeklikten uzak, işlevsiz ve duruma uygun olmayan stratejiler kurgulanmamalıdır. Sınavda rahat kıyafetler tercih edilmeli, kaşındıran, sıkan, rahatsız eden vb. kıyafetler tercih edilmemeli,  sınavda su tüketimi ve tuvalet ihtiyacı geçmiş tecrübeler baz alınarak planlanmalıdır.
Son bir haftayı stresten, olumsuz haberlerden, beden ve ruhu yoracak aktivitelerden uzak; sakin ve huzurlu geçirmek önemlidir. 
Sınavdan önceki gün kendilerini iyi hissettirecek güzel hayaller kurulabilir,  gevşeme ve nefes egzersizleri yapılabilir. Son gece sınava yönelik çalışmalar yapılmamalıdır.
Sınav başlamadan özgüvenli bir duruş ile birkaç kez derin bir nefes alıp yavaşça verilebilir. Sınav esnasında yanıtlayabileceği önemli sorulardan başlamalı, bilemediği sorulara takılıp kalmadan atlayıp sonra tekrar dönmeli, dikkatinin dağılması halinde bunun normal olduğunu ama sonrasında dikkatini tekrar toplayabileceğini düşünmeli ayrıca dikkat artırma teknikleri hızlıca uygulanabilmelidir. Kaygının çok arttığı zamanlarda bunu azaltmaya yönelik hızlıca gevşeme egzersizi, kontrollü nefes alıştırması yapılabilir. 
Sınav esnasında olumsuz düşüncelere karşı motivasyon yüksek tutulmalı ve kaygının fiziksel etkilerine de dayanılabileceği düşünülmelidir.
Sınav sonrasında ise sınav iyi geçse de, geçmese de ödüllendirici ve keyif verici aktiviteler yapılması önemlidir.
Sınav kaygısı ile birlikte obsesif kompulsif bozukluk, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, öğrenme güçlüğü, depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu gibi tanılar da mevcut olabilir. Bu nedenle uzman desteğine başvurulması önem arz etmektedir. 

12 Haziran 2020 Cuma

KOLAJENDEN GELEN GÜZELLİK!


“Kolajenden gelen güzellik” mottosuyla piyasaya merhaba diyen Naturagen Kolajen; tablet, tek içimlik sıvı, toz şase ve bulk formlarıyla güzelliğinizi ve sağlığınızı korumayı amaçlıyor. İçeriğindeki kolajen ile cildin doğal nemlenme ve yenilenme fonksiyonlarını, eklemlerin ise normal fonksiyonlarını destekleyen Naturagen, Hyalüronik asit, Biotin, Koenzim Q10 ve çeşitli vitaminlerden oluşan doğal ve zengin bir içeriğe sahip. Naturagen Kolajen, 63 yıllık köklü bir geçmişi olan İskefe Holding’in şirketlerinden bir diğeri ile Kolajen AR-GE Merkezi uzmanlığıyla geliştiriliyor. Türkiye menşeli olan Naturagen Kolajen, ürünlerinde kullandığı doğal tatlandırıcı Stevia bitkisi ile de dikkatleri üzerinde topluyor. Detaylı bilgi için, naturagen.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

10 Haziran 2020 Çarşamba

Keller koronadan yırttı!

Geçtiğimiz günlerde basında yer alan " Covid 19 kel erkeklerde daha sık görülüyor ve ağır seyrediyor" haberi haliyle hem ilgi çekti hem panik yarattı. Haber merkezleri bile konu ile ilgili çeşitli uzmanlara mikrofon uzatıp olayı köpürtürken Haberuçur durur mu? Biz de saçın Türkiye'deki en yetkin ismine sorduk bu işin aslı astarı nedir diye. Kel beyler panik yapmayın. Ünlü saç uzmanı Songül Alcı konunun tam tersini savunuyor. Nasıl mı? işte Alcı'dan çarpıcı yorumlar

"Kel erkeklerin en büyük avunması testesteron hormonunun yüksek olduğunu düşünmesidir. Testesteron hormonunun yüksekliğinin koronaya yakalanma riskini azalttığını belirten hekimler var.
Erkek tipi saç dökülmesinin ( androgenetik alopesi ) en büyük nedeni testesteron hormonu fakat yüksekliği değil bu nedenle yüksek testesteronun kellik yarattığı, dolayısıyla kel erkeğin Covid 19'a karşı oluşu yanılgısı var.
Testesteronun saç dökülmesi mekanizmasında etkisi yüksekliği değil, bazı kişilerde genetik olarak ya da yaşın ilerlemesi ile günlük normal miktarda salgılanan testesteron, saç köklerindeki reseptör tarafından dihidrotestesterona (DHT) dönüşür. DHT saç köklerindeki bu reseptörlere bağlanarak saçlarda incelme minyatürleşme, zayıflamaya sonuçta da dökülmeye neden olur.
Bu haberlerle evde aynalara bakarken biraz rahatladık ama saç ekim bölümleri yoğun bir şekilde çalışmaya başladı.
Biz saç ekmeye erkekleri saçlandırmaya, estetik operasyonlara devam ediyoruz.



NORMALLEŞME SÜRECİNDE HANGİ ESTETİK UYGULAMALAR YAPILABİLİYOR?

Pandemi süresince evlere kapandığımız zamanlarda en çok hasret duyduğumuz konulardan biri estetik uygulamalarımız oldu. E estetik uygulamaları da artık neredeyse temel ihtiyaçlar arasına girdi. Nasıl olur demeyin. Biz ester kabul edelim ister etmeyelim estetik hayatımızın bir parçası haline geldi. Evlerimizde olduğumuz süre zarfında kızlarla aramızdaki en derin sohbetlerden biri eriyen dolgular, etkisini kaybeden botokslar, solan ve kuruyan ciltler ve daha neler nelerdi... Hal böyle olunca normalleşme süreci başlar başlamaz güncel estetik uygulamaları ile ilgili Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yavuz Başterzi'ye sorduk. İşte merak edilenler...


Corona döneminde çoğunluğumuz bir estetik açlığı yaşadık. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

İki farklı ihtiyaçtan söz edebiliriz. Günümüzde birçok kişi için estetik uygulamalar öz bakımın bir parçası bu dönemde alıştığımız görünümün bir parçasından bir süre uzakta kaldık. Bir diğer taraftan da pandemi ile birlikte dünyanın akış hızı yavaşladı. İş yerleri yavaşladı, evlere döndük, göz zevkimize uygun daha iyi daha konforlu hissettiğimiz mekanlar yaratmak için uğraştık, belki bedenimizle de daha çok ilgilenmeye başladık. 

Normalleşme ile beraber estetik merkezleri doldu. En çok hangi uygulamalar tercih ediliyor?

Hastalar hala hastanelere girmekten çekiniyorlar. Bu nedenle öncelikle botox, dolgu uygulamaları, mezoterapi gibi ameliyatsız yöntemler tercih ediliyor. Yaz mevsimi öncesi kuru ciltler için yine nem aşılarını öneriyoruz. Erkek hastalarda ise koltukaltı botoksuna talep fazla. Bu uygulamalar hem nispeten ekonomik hem de ofis şartlarında rahatlıkla yapılabiliyor. 

Gençleşme uygulamalarında altın değer ameliyatsız uygulamalar mı? Cerrahi mi?

Hastanın ihtiyacına göre değişir. Örneğin sarkmış bir yüzde, kirpik kenarlarına inmiş bir göz kapağında cerrahi ile elde edeceğiniz sonuca botoks ile veya dolguyla ulaşmanız mümkün değil. Ama ameliyatsız uygulamaların da yeri ayrı. Hastanın ihtiyacına göre önce ameliyatsız uygulamalar, onların yetersiz kaldığı noktalarda da ameliyatlar tercih edilmelidir. Gereksiz ameliyatlar kadar, boş yere yapılan faydasız medikal estetik uygulamalar da hastaları mutsuz edebiliyor.  

Çene estetiği son dönemin trendleri arasında. Çenede hangi uygulamalar yapılıyor? Siz ne öneriyorsunuz?

Çene hatlarını belirginleştirme ve geride olan çene profilini öne alabilmek için dolgu uygulamaları veya implantlar ile çene ucu estetiği yapılabilir. Çene ucunda derideki portakal kabuğu görünümünü düzeltmek için botoks uygulamaları yapılabilir. Çenenin ya da yüzün alt yarısının estetiğinde bir diğer belirleyici de çenenin genişliğidir.  Çiğneme kasları kalın olan kişilerde kası inceltmek ve çene genişliğini azaltmak için de yine çene botoksu uygulamasını öneriyorum.

Normalleşme sürecinde ne gibi tedbirler aldınız?

Pandemi devam ettiği sürece hem bizim hem hastalarımızın hem de refakatçilerin kişisel korunma önlemlerine dikkat etmesi gerekir. Biz kliniğimizde sosyal mesafe kuralını gözeterek çalışma şeklimizi, randevularımızı, kabul edebileceğimiz hasta sayısını yeniden düzenledik. Maske ve el dezenfektanı kullanımına özen gösteriyoruz. Bekleme salonunda hastaların bir arada bulunmasından dolayı oluşabilecek bulaşma riskini azaltmak için verdiğimiz randevu sayısını azaltıp, randevu sürelerini uzattık. Her hasta arasında gereken temizlik yapılıyor ve kliniğimiz sürekli havalandırılıyor. Tabi bir de ameliyat olacak hastalarımız var. Bu dönemde ameliyat öncesi yapılan tetkiklere covid 19 PCR testini de ekledik. Bu noktada sağlık bakanlığının konuyla ilgili yayınladığı kılavuza harfiyen uymak gerektiğini düşünüyorum. Bu kılavuza göre hem cerrahi ekibin hem de hastanın covid taraması mutlaka yapılmalı. Hastanede yatış süresi mümkün olduğunca kısa tutulmalı, ziyaretçi kabul edilmemeli ve hatta çok gerekli değilse refakatçi dahi olmamalı. Taburcu olduktan sonra da hastanın evinde benzer kurallara uyulmalı. 


Normalleşmeye vücudunuzdan başlayın!


Karantina kilolarından kurtulmak zor değil!

Yaklaşık üç aydır hepimizi eve kapatan pandemi sürecinin sonuna yaklaşırken karantina kiloları da kendini iyice hissettirmeye başladı. Normalleşmeye hazırlanırken vücudundan fazla yağları atmak isteyenler için uygulanan lipoliz işlemi, kalıcı ve yüz güldüren sonuçlar veriyor.

Karantina günlerinin sonuna geldiğimiz bu günlerde, evde alınan kilolar için kalıcı çözümler aranmaya başlandı. Uzm. Dr. Şafak Göktaş tarafından uygulanan lipoliz, bu konuda sunduğu çarpıcı sonuçlarla göze çarpıyor. Peki, lipoliz kısaca ne anlama geliyor ve neler vaat ediyor?

Lipoliz, incelmesi ve erimesi güç olan inatçı bölgelere 10 cc’lik toplam dört enjektörle uygulanan bir işlem… Enjekte edildikten hemen sonra yağ yakımına başlayan lipoliz, beraberindeki diyet ve spor programıyla birlikte etkisini ilk seansın ardından fark ettiriyor. Karın, basen, iç bacak, bel çevresinde oluşan yağlar, kol, koltukaltı kenarı, gıdı ve selülitli bölgelere uygulanabiliyor. Lipoliz işleminde seans sayısı kişiye özgü olarak 1-3 arasında değişiyor. Doktor kontrolünde gerek görülürse ikinci seans 4 hafta sonrasında uygulanıyor. Çoğu zaman, bel çevresinde tek seansta 7-13 cm incelmeye varan sonuçlar alınıyor.

Yapılan işlemde, yağlı bölgenin içine fosfatidilkolin ve deoksikolik isimli enzimler enjekte ediliyor. Bu enzimler, yağ hücrelerinin zarının parçalanmasını ve dolayısıyla yağ hücrelerinin yok edilmesi sağlıyor. Her iki enzim de ABD’ de FDA tarafından , kullanımı yağ parçalamada onaylanmış güvenilir enzimlerdir. Bununla beraber, metabolizmanın hızlandırılması için L-Karnitin ve kafein de veriliyor. Bu da vücüdun dinlenme halinde bile daha fazla kalori yakmasını sağlıyor. Sonucun daha etkili olması için kişiye bir diyet ve egzersiz programı veriliyor.

Bu işlem, yağların karaciğer tarafından yok edilmesini sağladığından kişinin alkol almaması gerekiyor. Bol su içilmesi öneriliyor. Bunun yanı sıra aşırı sıcaktan, saunadan, hamamdan, sıcak duştan ve güneşlenmekten kaçınmak öneriliyor. Lipoliz bölgesel yağlanmayı azaltmayı hedeflediğinden ileri derecedeki obez hastalara uygulanmıyor.

Uzm. Dr. Şafak Göktaş kimdir?

Medikal Estetik Hekimi ve aynı zamanda Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı olan Dr. Şafak Göktaş, her iki alanda da tanınmış bir doktordur. Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Derneği ve Medikal Estetik Derneği’nin aktif bir üyesi olan Göktaş, kendini geliştirmek için İspanya, Güney Afrika, Çin ve İngiltere’deki çeşitli hastanelerde çalışmış ve araştırmalarda bulunmuştur. Kendisinin ulusal ve uluslararası dergilerde ve bilimsel toplantılarda makaleleri ve sunumları bulunmaktadır. Uzm. Dr. Şafak Göktaş, botoks, dolgu, PRP, lipoliz (Yağ parçalama), H100 gençlik aşısı, saç ve yüz mezoterapisi, mezolifting gibi medikal işlemler uygulamaktadır. Göktaş, uzmanlık birikimi sayesinde hijyen ve kaliteden ödün vermeden danışanlarını daha güzel bir görüntüye kavuşturmayı hedeflemektedir. @drsafakgoktas instagram hesabından ya da www.safakgoktas.com adresinden detaylı bilgi alınabilmektedir.

82 YAŞINDAKİ IRAKLI HASTA TÜRKİYE'DE ŞİFA BULDU...

Akciğer kanseri teşhisi ile İstanbul'a gelen 82 yaşındaki Iraklı hasta Doç. Dr. Özkan Demirhan'ın yaptığı başarılı ameliyatla sağlığına kavuştu.  


82 yaşındaki Iraklı Bthha Fahad Jaber Aljaber ocak ayında yüksek ateş ve şiddetli öksürük şikayeti ile hastaneye başvurdu. Iraklı doktorların yaptığı tetkikler sonucunda yaşlı kadına akciğer kanseri teşhisi konuldu. Irak'ta ameliyatın yüksek riskli bir işlem olacağı belirtilmesi üzerine  Aljaber'i Türkiye'ye yönlendirildi. İstanbul'da ameliyat olan hasta ve ailesi Türk doktorlara teşekkür etti.  

Hastanın ameliyatını gerçekleştiren Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan ameliyat sürecini ve hastanın durumunu değerlendirdi. Demirhan;"Sağ akciğer alt lobda kitle tespit edilen hastaya Irak'ta biyopsi yapılmış ve küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) tanısı konularak bizlere refere edildi. Hastaya evreleme amaçlı PET CT –beyin MR yapıldı ve başka bir yerde metastaz  olmadığı ve hastalığın erken evre bir akciğer kanseri olduğunu gördük. Tümör  minimal invazif yani küçük kesi ile ameliyata uygundu. Bu da hasta için ekstra bir avantajdı çünkü yaşlı hastalarda minimal invazif (Videotorakoskopik(VATS) ameliyat hastanın çabuk iyileşmesini ve normale dönüşünü hızlandırmaktadır. Hastamızın  ileri yaş bir hasta olmasına rağmen kardiyak ve akciğer performansı oldukça iyiydi. Videotorakoskopik sağ akciğer alt lobektomi ameliyatımızı sorunsuz bir şekilde yaptık,  ameliyat sonrası ertesi gün oksijen desteksiz mobilize olan hasta  takiplerinde de sorun yaşanmaması üzerine  taburcu edildi . Patoloji sonucunda ek bir onkolojik tedaviye gerek duyulmadı ve  tamamen küratif dediğimiz tam iyileşme sağlandı. Hastane dışındaki  takip sürecini tamamladıktan sonra sorunsuz bir şekilde ülkesine gönderdik. Bu hastamızda da görüldüğü gibi erken evre akciğer kanseri ameliyatları genelde minimal invazif tekniklerle yapılmakta ve hastaların iyileşme ve normal hayata dönme süreleri kısalmaktadır.  Bu durum yaşlı (80 yaş üstü) hastalarda daha da önemlidir çünkü sistemik hastalıkların görülme riski yüksek olduğu için onlarda ekstra bir avantaj sağlar."dedi.  

7 Haziran 2020 Pazar

SONGÜL ALCI: "TÜRKİYE SAĞLIK TURİZMİNDE EN İYİ OLMA YOLUNDA"...





Bütün dünya ile birlikte Türkiye'de de normalleşme süreci başladı. Coronavirüsten alnının akı ile çıkan nadir ülkelerden biri Türkiye. Hatta yıldızı parlayarak çıkan desek daha doğru olur. Son derece sağlıklı ve doğru yönetilmiş bir süreçle gerek siyasi yöneticiler, gerek sağlık çalışanları ve hekimler, gerekse de hastaneler sadece ülke vatandaşlarından değil tüm dünyadan tam not aldı. 
Şimdi artık güzel ve güneşli günlere yürümenin zamanı. Turizmde ve sağlık turizminde dünyanın göz bebeği ülkemiz. Özellikle saç ekimi alanında dünyada hala en çok tercih edilen ve en güvenli ülkelerden biri Türkiye. Türkiye'de saç ekimi denilince ilk akla gelen isim tabi ki sevgili Songül Alcı oluyor. Biz de başarılı saç ekim kraliçesine hem Covid sonrası alınan önlemleri hem de saç ekimi ve estetik trendlerini sorduk. 

- Türkiye normalleşme sürecine girdi. Coronavirüsten Dünyada başarı ile çıkan nadir ülkelerden biriyiz. Bu süreçten sonra Türkiye'de sağlık turizmine talep daha da artabilir öngörüsündeyim. Siz ne düşünüyorsunuz?

Uzun yıllardır bu sektördeyiz ve ülkemiz adına sağlık turizminde büyük ilerleme kat ettik.  Her zaman ülkemizin ve özellikle İstanbul’un bu konudaki ayrıcalıklı imkanlarını ve konumunu ulusal ve uluslararası düzeyde dile getirdik ve getirmeye de devam edeceğiz. Özellikle Covid-19 sürecinde sağlık hizmetleri anlamında önemli işlere imza attık ve sektör olarak çok iyi yönettik bu süreci. Sağlıkçılar için her kayıp trajiktir ama süreci ve tabii ki kayıplarımızı bunu bu denli yoğun ve yüksek nüfusa sahip bölgede en asgari düzeyde tutabildik. Ve tüm bunlar uluslararası platformda da fark ediliyor. Ama maalesef hakkettiğimiz repütasyona sahip değiliz. Özellikle batı medyasında orta doğu ülkesi algısı hâkim. Ama biz objektif değerlendirildiğinde hem sağlık personeli hem tesisleşme hem de teknik ekipman anlamında dünyanın önde gelen ülkeleri arasındayız. Ve tüm bunlar bizi ilerleyen dönemlerde sağlık turizminde daha da ileriye taşıyacak. Korona sürecinde ülkemiz sağlık personeli ve sağlık tesislerimizin kalitesi daha da farkedildi ve ileriki dönemlerde bakanlığın da çalışmaları ile sağlık turizminde belkide en iyi olma yolunda olacağız.

HER HASTAMIZA ANADİLİNDE HİZMET VERİYORUZ

- Siz saç ve estetikte çok başarılısınız. Kaç ülkeden size başvuruyorlar?

Bizim hasta portfüyümüz çok geniş. Hiçbir zaman belli bir ülkeye ve piyasaya yönelik çalışmadık. Hedefimiz hep ulaşılabilir ve üst düzey bir hizmet vermek oldu. Buna bağlı olarak son 19 yılda dünyanın dört bir yanında estetik branşlarında ve özellikle saç ekiminde çok iyi bir noktaya geldik. Her hastamıza anadilde hizmet verebiliyoruz. Bugün Yeni Zelanda’dan tutun, Avrupa ülkelerinden Amerika Birleşik Devletlerine kadar geniş bir hasta profilimiz bulunuyor.

- Aldığınız ödüller de var. Hayırlı olsun. Biraz bahseder misin?

Ödüller bizim için tabii ki çok değerli, özellikle sektörel olarak verilen bu ödüller objektif ve bilimsel değerlendirmeler sonucunda veriliyor. Ama bizim için en önemli ödül hastalarımızın hayatlarına dokunabilmek ve onlara güzel ve sağlıklı bir gelecek sunabilmek.

- Normalleşme sürecinde ne gibi tedbirler aldınız?

Bu süreçte biz de tabii ki çalışmalar yaptık. İlk etapta Sağlık Bakanlığının yönetmelikleri hayata geçirdik. Aslında bizim adımıza çok fazla değişen bir şey olmadı. Ameliyathaneler zaten her zaman steril ve her türlü bulaşıcı hastalıktan koruyacak düzeyde işletiliyor. Bizim için asıl değişiklik hastalarla temasta oldu. Hastalarımızla çok yakın duran bir ekibiz. Ofis ve klinik ortamında sosyal mesafe, maske ve dezenfeksiyon ayrılmaz parçalarımız oldu. Bunlara ek olarak ofis ve bekleme alanı gibi açık ve ortak bölgeler günlük olarak sterilize ediliyor. Yüz maskeleri, hastalara takılan maskeler, hava dezenfeksiyonu, girişte ateş ölçme ve yakında korona testleride rutine girecektir.

- Bu süreçte estetik ve saç ekimi olacaklar neye dikkat etmeli?

Sırf bu süreçte değil, her zaman hastane ortamında ve tıbbı gereksinimler dikkate alınarak yapılmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Saç ekimi cerrahi bir süreç olup, bu işlemi diğer cerrahi işlemlerden ayrı görülmemesi gerekiyor. Bu işlemi hastane dışı ortamlarda daha fazla görüyorduk artık hastane yapılmaması gerektiğini korunma
sterilizasyon önlemlerinin ne kadar mühim olduğu kişiler fark etmiş yıllardır söylediğimiz hastane ortamına daha da dikkat edeceklerini umuyorum.

- Yaz mevsiminde en çok hangi yöntemleri uyguluyorsunuz?

Yaz dönemi genelde tatil dönemi olduğu için ufak estetik müdahaleler sıklıkla yapılıyor. Saç PRP ve mezoterapiler elbette güneş deniz seyahatleri, havuz etkisini azaltmak, kıştan çıkmış saçımızı güçlü tutmak için önemli. Saç ekimi düşünülenin aksine yaz mevsiminde de yoğunlukla yapılan bir işlemdir. Karantinadan çıkan kişiler evde fazlasıyla aynaya baktılar, kliniğimizi tedbirler dolayısıyla fazla yoğun tutmadan işlemlerimizi gerçekleştiriyoruz.

ERKEKLER ESTETİK KONUSUNDA ZİNCİRLERİNİ KIRDI

- Bu sene trendler var  mı? Estetik, saç, sakal, kaş olarak ayırırsak.

Estetik alanında aslında son dönemde gördüğümüz bir trend var. Artık erkekler de kadınlar kadar saç ekimi haricinde estetik işlemler talep ediyor. Bu konuda hem dünyada hem de ülkemizde erkeklerde bir geri durma ve çekinme vardı. Artık bu zincirlerin kırıldığını görüyoruz. 

Saç, sakal veya kaç ekiminde ise genel rağbet devam ediyor. Ağrısız ve safir yöntemler bugün en çok uyguladığımız yöntemler arasında. Bu teknikler sayesinde daha ağrısız, daha hızlı iyileşen, sonuç veren ve en önemlisi doğal sonuçlar alıyoruz. 

- Son olarak eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Çok güzel ve geniş imkanlara sahip bir ülkede yaşıyoruz. Bu coğrafyada işini en iyi şekilde yapmaya çalışan ve her gün bir adım daha ileri gitmek için çabalayan çok insan var. Özellikle insanların hayatına en önemli noktada dokunan sağlık hizmetleri. Covid-19 sürecinde artık daha da ön plana çıktık. Güven veren bu profilimizi daha da ileri taşımak için hepimiz elimizden gelenin en iyisini yapıp, fark yaratmaya çalışıyoruz.

2 Haziran 2020 Salı

BUERGER HASTASI ŞİFAYI TÜRKİYE'DE BULDU...

Ülke ülke gezdi hastalığına çareyi Türkiye'de buldu. Türk profesörün yaptığı “Hibrit Yöntem” ile Suriyeli Muhammed'in ayağı kesilmekten kurtuldu. Buerger hastaları için geliştirilen yöntemle hastalık gerileyebiliyor ya da uygun hastalarda uzuv kayıplarının önüne geçebiliyor.  

Buerger hastalığı ile mücadele eden Suriyeli Muhammed Bakour dayanılmaz acılarına çare bulabilmek için ülke ülke gezdi. En son gittiği Suudi Arabistan'da doktorlar ameliyat şansının olmadığını ve ayağını kaybedebileceğini söylediler. Yakınları aracılığı ile Prof. Dr. Yusuf Kalko'ya ulaşan Muhammed Bakour başarılı bir operasyonun ardından İstanbul'da sağlığına kavuştu. Dayanılmaz acılarından kurtulmanın mutluluğunu yaşayan genç adam,"Buerger hastalığı nedeni ile çektiğim acıları tarif etmem mümkün değil. Çok ülke gezdik ama hiç bir yerden yüzümüzü güldürecek bir yanıt alamadık. En son gittiğim Suudi Arabistan'da tedavi şansımın olmadığı söylendi. Son umudumuz olan Prof. Kalko İstanbul'da benim mucizem oldu. Kimsenin yapılamaz dediği ameliyatı yaptı ve ben sağlığıma kavuştum. Acılarım dindi ayağım kurtuldu. Mutluluğumu tarif edemem. Allah ondan razı olsun."dedi. 

Sigara kullanımına yeniden başlanması ile nüks eder.
Buerger hastalığı ile ilgili Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko ise şu bilgileri paylaştı.
”Buerger hastalığı orta ve küçük çaplı atar ve toplar damarların sigaraya bağlı olarak tıkanması ile oluşan ciddi bir rahatsızlıktır. Damarlar iltihaplı bir pıhtı ile tıkanır ve parmaklara giden kan akımı azalır. Bu damar sorunu, sigara hayatınızda var olduğu sürece devam eder. Zamanla parmaklarınızı, ellerini, ayaklarınızı, bacaklarınızı etkisi altına alır ve iyileşmeyen yaralar oluşur. Enfeksiyona bağlı bu derin yaralar eğer sigara bırakılmazsa zamanla kangrene dönüşür ve uzuv kaybına neden olur. Hastaların dörtte birinden fazlasında ise ayak ya da bacaklar kesilme aşamasına gelir. Buerger hastalığı genellikle 20 – 40 yaş arasında kendini gösteriyor. Ancak günümüzde ne yazık ki, 16-17 yaşlara kadar indiğini görüyoruz. Genelde erkek hastalığı olarak bildiğimiz bu rahatsızlığı son yıllarda kadınlarda da görmeye başladık. Buerger hastalığı sigara kullanımına bağlı gelişiyor. Ancak kapalı ortamda yoğun sigara dumanına maruz kalan ve pasif içici olarak adlandırdığımız kişiler de tehlike altında. Çünkü bu rahatsızlık aslında bir sigara alerjisi… Herkeste görülmez ancak alerjik yatkınlığınız varsa sigara kullanmasanız bile, yanınızda içilen sigaranın dumanı sizi etkiler ve rahatsızlığı ortaya çıkarır. Bu hastalıktan korunmak veya kurtulmak için sigaradan ve sigara dumanına maruz kalmaktan tamamen uzak durmak gerekir. Çünkü 30 yıl sonra ya da 50 yıl sonra eski alışkanlığınıza geri dönerseniz eski hastalığınız da size geri döner.” dedi.
Ameliyat şansı olmayan hastaların yüzünü güldüren tedavi “Hibrit Yöntemler”
Buerger tedavisinde uyguladıkları yeni tekniklerle uygun hastalarda çok başarılı sonuçlar aldıklarını ifade eden Prof. Kalko,”Buerger hastalarında tedavinin en önemli adımı sigarayı bırakmaktır. Sigaradan uzak durulmazsa yapılan diğer tedavilerin de faydası olmaz. Medikal tedavilerde kesin olarak iyileşme şansları yoktur. Sigarayı bırakan kişilerde amputasyon (doku ve uzvun kesilmesi) riski oldukça düşüktür. Sigara bırakılmadığında ise yaralar geçmez, tekrar açılır ve çok sayıda amputasyon gerekebilir. Bu hastalığa sahip çok az sayıda hastada damarlar bypass cerrahisi için uygundur. Fakat çok sayıda hastada, hastalık tedavilere cevap vermez ve uzvun kesilmesine karar verilir. Biz damar hastalıklarında uyguladığımız Minimal İnvaziv Damar Cerrahisi yöntemini, uygun Buerger hastalarına da uyguluyoruz. Lokal anestezi ve minik kesilerle problemli bölgeye müdahale ederek bypass yapıyoruz. Bazı hastalarda bir miktar uzuv kaybı olabiliyor ama ayağı kurtarabiliyoruz bu da hasta açısından çok önemli. Yeni uyguladığımız bir diğer teknik de Hibrit Yöntemler. Hibrit yöntemleri biz şah damarı hastalıklarında ve bacak damarı tıkanıklıklarında aktif bir şekilde kullanıyoruz. Aynı anda hem açık cerrahi, hem anjiyo ve balon uygulamaları ile stent uygulamalarını yapma şansı doğuruyor bize bu teknik. Dolayısı ile daha önce ameliyat şansı verilmeyen birçok hasta bundan artık faydalanabiliyor. Hibrit yöntemleri Buerger hastalarına da uygulamaya başladık. Ana damarı tıkalı olan her Buerger hastasına uygulanabiliyor. Diz, kasık, diz üstü, diz altı bölgesi tıkalı olan ve hiç kan akımı olmayan hastada bunu uygulayabiliyoruz. Buerger hastalarının damarlarını tıkayan iltihap oldukça yumuşak ve mukus kıvamında olduğu için bu damarın standart yöntemlerle temizlenmesi çok zordur. Biz geliştirdiğimiz teknikle önce 20-30 santimlik bölgeden solucan gibi olan o plağı koparmadan çekip alabiliyorsun. Sadece çıkarmak yetmiyor bu plağı aynı zamanda diz bölgesinden bir de anjiyo aleti ile giriyoruz ve ince bir tel yardımı ile küçük balonlar yaparak ayağa kadar damarını açabiliyoruz. Sonra da hem yukarı hem aşağıyı açtığımız için damarı getiriyoruz ve uç uca dikiyoruz. İki borunun birleştirilmesi gibi düşünün. Ve devamlılık sağlanıyor. Çok ciddi istirahat ağrıları olan hastalar ameliyattan hemen sonra rahatlıyor en önemlisi de uzuv kayıplarının önüne geçilmiş oluyor. Bu sayede ameliyat şansı verilmeyen birçok hastaya ameliyat şansı doğuyor. Uyguladığımız teknikte aynı anda hem açık hem kapalı yöntemler kullanıldığı için işlem süresi 1-2 saat arasında değişiyor. Belden uyuşturarak yapılıyor. Ameliyat sonrası hastaların kesinlikle sigaradan uzak durması gerekir ve ömür boyu kan sulandırıcı kullanmaları gerekir. ” şeklinde konuştu. 


YAZ TATİLİNDE CORONAVİRÜSE KARŞI NASIL TEDBİR ALALIM?



Normalleşme sürecine girdiğimiz şu günlerde en çok merak edilen soruların başında yaz tatilinde coronavirüsten nasıl korunacağız konusu yer alıyor. Konu ile ilgili tüm bilinmesi gerekenleri İstinye Üniversitesi Liv Hastanesi Çocuk Enfeksiyon Uzmanı Doç. Dr. Murat Sütçü anlattı. 



* Koronavirüs salgını sürerken yaz tatili dönemine de gireceğiz. Özellikle yazlıkçı aileler kalabalık sitelerde evlerine gidecek. Sizce bu süreçte alınacak en önemli önlemler neler?

Yazlık beldeleri kısıtlamaların kalkmasıyla çok kalabalık hal alacaktır. Ayrıca, tatilin vereceği rehavet insanlarda virüs önlemlerinin gevşemesine neden olacaktır. Bundan dolayı bireylere pandeminin halen devam ettiği kendimizi korumamız gerektiği sık sık anlatılmalıdır.  Burada temel nokta; her zamanki gibi 1.5 metrelik sosyal mesafenin korunması ve maske kullanımı olacaktır. Temel ihtiyaçlar için sosyal temas sağlanmalı bunun dışında kalabalık alanlara gidilmemelidir. Bu temel ihtiyaçlar için ailede bir kişi görevlendirilmelidir. 

* Havuz ve denize girerken nelere dikkat etmeliyiz?

Burada önemli olan ortak kullanılan alanlardaki sorunlar olacaktır. Birçok kişinin ortak kullandığı havuzlarda sosyal mesafeyi korumak virüsün bulaştırıcılığını önlemeyebilir. Taşıyıcı veya hasta birinin ağız ve burnundan suya geçecek virüs sizi enfekte edebilir. Burada kişisel ve ailelerin kullandığı havuzlar, temizlik ve bakımı yapıldığı takdirde güvenilir kabul edilebilir. Denizlerimizde bildiğiniz gibi tuzlu su bulunmaktadır. Şu anki bilgiler tuzlu su virüsü öldürmemektedir. Ayrıca denizde akıntıyı da varsayarsak sosyal mesafe bizi korumayacaktır. Özellikle kalabalık yerlerde denize girmemek daha güvenilir durmaktadır.

* Sıcak havada virüsün bulaşma riskinin azaldığı doğru mu? 

Evet sıcak havada virüsü özellikle havadan bulaşı azalmaktadır. Burada bilimsel çalışmalar 25 derecenin üzerindeki sıcaklıklarda virüsün bulaştırıcılığını azaldığını göstermiştir. Ancak yakın temas hava sıcak bile olsa risk oluşturacaktır. 

* Dışarıda vakit geçirdikten sonra eve girerken alacağımız önlemler neler?

Daha önceden de bildiğimiz önlemleri uygulamak olacaktır. Bunlar, ellerimizi sabunla yıkamak, imkan varsa duş almak, dışarıdaki kıyafetlerimizi çıkarmak ve onları havalanabilir alanda tutmak, yanımızdaki yiyecek veya araç gereçlerinde poşetini, kutusunu dışarda bırakmak olacaktır. Burada önemli bir nokta temizliği takıntı haline getirip aşırı bir şekilde çamaşır suyu, deterjan kullanmak ortamdaki ve vücudumuzdaki mikrobiyotayı bozup bağışıklığımızı düşürmeye neden olmasıdır.

* Tatil beldelerinde sağlık hizmetleri yeterli olur mu? 

Buradaki sağlık hizmetleri hem sayısal hem de nitelik açısından yeterli olmayacağını düşünüyorum. Bu beldeler yaz aylarında nüfus dolmakta ancak sağlık hizmetleri bunlara yetersiz kalmaktadır. Hem pcr, laboratuvar ve görüntüleme gibi virüsün tanısı koyacak testlerde yetersizlik olabilir. Hastanenin yatak kapasitesi de burada yetersiz kalacaktır. Sonuç olarak virüsle yaşamayı bir süre devam ettireceğiz. Burada önlemleri riayet edersek hem hastalığın yayılımını engelleyip hem de gündelik olağan yaşantımıza kısmen de olsa dönebileceğiz.

1 Haziran 2020 Pazartesi

PROF. KALKO:"TÜRKİYE SAĞLIK TURİZMİNDE DÜNYADA BİR NUMARA OLACAK"...



Corona sürecinde yaşanan ekonomik dalgalanmalar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de önemli günden maddeleri arasında yer alıyor. Kalp Ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko katıldığı bir televizyon programında iddialı açıklamalarda bulundu. Normalleşme süreci ile beraber Türkiye'nin sağlık turizmine ağırlık vermesi gerektiğine vurgu yapan Kalko:"Türkiye sağlık turizminde dünyada bir numara olacak." dedi. 

Bu fırsatı çok iyi kullanalım.


Corona ile mücadelede Türkiye'nin sağlıkta çizdiği başarılı grafiğin uluslararası arenada ilgi çektiğine dikkat çeken Kalko bunun sağlık turizmi açısından büyük bir fırsat olduğunun altını çizdi. Kalko:" Türkiye sağlık turizminde dünyada bir numara olacak. Yeter ki bu fırsatı çok iyi kullanalım. Turizm Türkiye'nin olmazsa olmazı. Avrupa'nın en büyük turizm ülkeleri olan İtalya, İspanya, Fransa, Yunanistan Corona ile mücadelede çok zor bir süreç yaşadılar ve turizmde ciddi bir gerileme sürecindeler. Uzun bir süre de kendilerine gelemeyebilirler. Bizim doğamız var, tarihimiz var, iklimimiz var ve hastanelerimiz var. Tatil bölgelerinde oteller reklamlarını yaparken afişlerine şehir hastanelerini ya da bulundukları bölgedeki özel hastanelerin görsellerine de yer vererek sağlık turizmine destek olabilirler. İddia ediyorum dünyada kişisel turizm değişecek. İnsanlar gittikleri yerlerin doğası, tarihi güzellikleri dışında artık sağlık açısından donanımına da bakacak. 50 yaş üzerinde kalp krizi riski bulunan bir insan sağlık donanımı açısından güçlü olan ülkelerde tatil yapmayı tercih eder. Bizde deniz var, doğa var, sağlık da var. Bu süreci ülkece çok iyi kullanmamız gerekir.
Sağlık turizmi niye önemli? Kültür turizmi yapan insanlar ülkeye ortalama 900 - 1000 USD bırakıyor. Sağlık turizmi için gelenlerse ise ortalama 8000 - 9000 USD bırakıyor. O yüzden sağlık turizmini çok önemsiyorum. Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı sağlık turizmine verdiği destekten ötürü de kutluyorum." şeklinde konuştu.

25 Şubat 2020 Salı

BUERGER HASTASININ AYAĞI “HİBRİT YÖNTEMLE” KURTULDU…

 Türk profesörün geliştirdiği “Hibrit Yöntem” ile Buerger hastalığı artık gerileyebiliyor ya da uygun hastalarda uzuv kayıplarının önüne geçebiliyor.  Aynı yöntemle 20 yıllık Buerger hastasının ayağı kesilmekten kurtuldu.


48 yaşındaki Mustafa Kaya 20 yıl önce yakalanmış Buerger hastalığına. Uzun yıllar sigara kullanmaya devem ettiği için hastalığının iyice ilerlediğini ve ayağının kesilecek duruma geldiğini ifade eden Kaya,” Önceleri çok ciddi şikayetlerim olmadığı için sigara kullanmakta ısrarcı davrandım. Ta ki sol ayağım çürümeye başlayana kadar. Dayanılmaz ağrılar çekiyordum. Gittiğim birçok doktor da bu hastalığın kesin bir tedavisinin bulunmadığını sigarayı bırakmak zorunda olduğumu söyledi. Bıraktım bırakmasına ama bu sefer iş işten geçmişti. Her yerden aynı cevabı alıyordum ‘kesin bir tedavisi yok’. Bir gün hastane koridorunda beklerken hiç tanımadığım biri bana Yusuf hocadan bahsetti. İnternetten Prof. Yusuf Kalko’nun Buerger’le ilgili çalışmalarını inceledim ve ikna oldum. Kendisine inandım ve ameliyat olmaya karar verdim. Ameliyata girmeden önce ayağım buz gibiydi. Ameliyattan hemen sonra ayağım ısındı en önemlisi de o dayanılmaz ağrılardan kurtuldum. Uzuv kaybım da yok çok şükür. Ben artık şunu biliyorum. Hoca beni ameliyat etti hastalık bitti diye bir şey yok. Sigaraya yeniden başladığım anda bu hastalık nüks edecek biliyorum, bu yüzden Buerger hastalarına da bu anlamda çağrı yapıyorum. Lütfen sigarayı hayatınızdan tamamen çıkarın.” dedi.
Sigara kullanımına yeniden başlanması ile nüks eder.
Buerger hastalığı ile ilgili Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko ise şu bilgileri paylaştı.
”Buerger hastalığı orta ve küçük çaplı atar ve toplar damarların sigaraya bağlı olarak tıkanması ile oluşan ciddi bir rahatsızlıktır. Damarlar iltihaplı bir pıhtı ile tıkanır ve parmaklara giden kan akımı azalır. Bu damar sorunu, sigara hayatınızda var olduğu sürece devam eder. Zamanla parmaklarınızı, ellerini, ayaklarınızı, bacaklarınızı etkisi altına alır ve iyileşmeyen yaralar oluşur. Enfeksiyona bağlı bu derin yaralar eğer sigara bırakılmazsa zamanla kangrene dönüşür ve uzuv kaybına neden olur. Hastaların dörtte birinden fazlasında ise ayak ya da bacaklar kesilme aşamasına gelir. Buerger hastalığı genellikle 20 – 40 yaş arasında kendini gösteriyor. Ancak günümüzde ne yazık ki, 16-17 yaşlara kadar indiğini görüyoruz. Genelde erkek hastalığı olarak bildiğimiz bu rahatsızlığı son yıllarda kadınlarda da görmeye başladık. Buerger hastalığı sigara kullanımına bağlı gelişiyor. Ancak kapalı ortamda yoğun sigara dumanına maruz kalan ve pasif içici olarak adlandırdığımız kişiler de tehlike altında. Çünkü bu rahatsızlık aslında bir sigara alerjisi… Herkeste görülmez ancak alerjik yatkınlığınız varsa sigara kullanmasanız bile, yanınızda içilen sigaranın dumanı sizi etkiler ve rahatsızlığı ortaya çıkarır. Bu hastalıktan korunmak veya kurtulmak için sigaradan ve sigara dumanına maruz kalmaktan tamamen uzak durmak gerekir. Çünkü 30 yıl sonra ya da 50 yıl sonra eski alışkanlığınıza geri dönerseniz eski hastalığınız da size geri döner.” dedi.
Ameliyat şansı olmayan hastaların yüzünü güldüren tedavi “Hibrit Yöntemler”
Buerger tedavisinde geliştirdikleri yeni tekniklerle uygun hastalarda çok başarılı sonuçlar aldıklarını ifade eden Prof. Kalko,”Buerger hastalarında tedavinin en önemli adımı sigarayı bırakmaktır. Sigaradan uzak durulmazsa yapılan diğer tedavilerin de faydası olmaz. Medikal tedavilerde kesin olarak iyileşme şansları yoktur. Sigarayı bırakan kişilerde amputasyon (doku ve uzvun kesilmesi) riski oldukça düşüktür. Sigara bırakılmadığında ise yaralar geçmez, tekrar açılır ve çok sayıda amputasyon gerekebilir. Bu hastalığa sahip çok az sayıda hastada damarlar bypass cerrahisi için uygundur. Fakat çok sayıda hastada, hastalık tedavilere cevap vermez ve uzvun kesilmesine karar verilir. Biz damar hastalıklarında uyguladığımız Minimal İnvaziv Damar Cerrahisi yöntemini, uygun Buerger hastalarına da uyguluyoruz. Lokal anestezi ve minik kesilerle problemli bölgeye müdahale ederek bypass yapıyoruz. Bazı hastalarda bir miktar uzuv kaybı olabiliyor ama ayağı kurtarabiliyoruz bu da hasta açısından çok önemli. Yeni geliştirdiğimiz bir diğer teknik de Hibrit Yöntemler. Hibrit yöntemleri biz şah damarı hastalıklarında ve bacak damarı tıkanıklıklarında aktif bir şekilde kullanıyoruz. Aynı anda hem açık cerrahi, hem anjiyo ve balon uygulamaları ile stent uygulamalarını yapma şansı doğuruyor bize bu teknik. Dolayısı ile daha önce ameliyat şansı verilmeyen birçok hasta bundan artık faydalanabiliyor. Hibrit yöntemleri Buerger hastalarına da uygulamaya başladık. Ana damarı tıkalı olan her Buerger hastasına uygulanabiliyor. Diz, kasık, diz üstü, diz altı bölgesi tıkalı olan ve hiç kan akımı olmayan hastada bunu uygulayabiliyoruz. Buerger hastalarının damarlarını tıkayan iltihap oldukça yumuşak ve mukus kıvamında olduğu için bu damarın standart yöntemlerle temizlenmesi çok zordur. Biz geliştirdiğimiz teknikle önce 20-30 santimlik bölgeden solucan gibi olan o plağı koparmadan çekip alabiliyorsun. Sadece çıkarmak yetmiyor bu plağı aynı zamanda diz bölgesinden bir de anjiyo aleti ile giriyoruz ve ince bir tel yardımı ile küçük balonlar yaparak ayağa kadar damarını açabiliyoruz. Sonra da hem yukarı hem aşağıyı açtığımız için damarı getiriyoruz ve uç uca dikiyoruz. İki borunun birleştirilmesi gibi düşünün. Ve devamlılık sağlanıyor. Çok ciddi istirahat ağrıları olan hastalar ameliyattan hemen sonra rahatlıyor en önemlisi de uzuv kayıplarının önüne geçilmiş oluyor. Bu sayede ameliyat şansı verilmeyen birçok hastaya ameliyat şansı doğuyor. Uyguladığımız teknikte aynı anda hem açık hem kapalı yöntemler kullanıldığı için işlem süresi 1-2 saat arasında değişiyor. Belden uyuşturarak yapılıyor. Ameliyat sonrası hastaların kesinlikle sigaradan uzak durması gerekir ve ömür boyu kan sulandırıcı kullanmaları gerekir. Mustafa beyde de Hibrit Yöntemi kullandık. Sonucu oldukça başarılıydı. Hastanın çok ciddi ağrıları vardı, ayağı buz gibiydi dahası ayağını kaybetme riski yüksekti. Ameliyattan hemen sonra ayağı ısındı, ağrıları dindi, uzuv kaybı da olmadı. Bundan sonraki süreçte sigaradan kesinlikle uzak durması gerekir.” şeklinde konuştu. 

24 Şubat 2020 Pazartesi

HEMOROİD TEDAVİSİNDE “LASER YÖNTEMİ”



Oldukça yaygın görülen bir hastalık olan Hemoroid yaşam kalitesini ciddi anlamda düşürmektedir. Peki hemoroidden korunmak için ne gibi önlemler almak gerekir, tedavi şekilleri nelerdir, Laser etkili bir tedavi yöntemi mi? Konu ile ilgili Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih Kar bilinmesi gerekenleri anlattı.
Hemoroidin çok yaygın görülen bir hastalık olduğunu ifade eden Op. Dr. Fatih Kar,”50 yaşın üzerindeki erkek ve kadınların yarısından fazlası bu sorunları yaşıyor. Nüfusun yüzde 80’i hayatında en az bir kez hemoroid hastalığının acılı sonuçlarını çekmiştir. Sağlıklı hemoroidler bir damar yumağı oluşturarak makatın tam olarak kapanmasına yardımcı olurlar. Normalde herkeste bulanan ve ciddi görevleri olan yapılardır. Makat öncelikle içteki kapatıcı kas ile kapatılır. Diğer bir deyişle sızdırmaz hale getirilir. Kas üzerindeki hemoroid yastıkçığı gaz, mukus ve sulu dışkının bağırsak içinde tutulmasını sağlar. Anal kanal içindeki cilt dokusu (anoderm) duyarlılığıyla sıvı tutma kabiliyetine yardımcı olur. Yaşamı boyunca insanların pek çoğunda bu yastıkçıklarda büyüme olduğu ya da bunların söndüğü görülür.” dedi.


Çoğu hasta konuşmaktan ve hekime gitmekten çekiniyor.
Hemoroidle ilgili alınabilecek önlemlere değinen Dr. Fatih Kar,” Hemoroid hastalığı denildiğinde bu bölgede makat iç kısımda normalde bulunan yastıkçıkların büyüdüğünü ve şikayetlere yol açtığını anlarız. Bu durum genellikle rahatsız edicidir. Kaşıntı, yanma yapar, ağrı ve kanamalara yol açabilir. Hafif hemoroidal hastalık durumlarında basit hijyenik önlemler, diyet alışkanlıklarının düzenlenmesi, sıcak su tatbiki ile şikayetler belirgin olarak gerileyebilir. İleri hemoroidal hastalık durumlarında ise kendi kendinize uygulayacağınız bu yöntemler iyileşme sağlamakta yetersiz kalabilir. Gerçi bazı hastalarda ağrılı belirtiler kaybolup şikayetler düzelebilir ancak kısa bir süre sonra yeniden geri gelirler. Sorun çözülmemiştir.
Hemoroid de dahil olmak üzere çoğu makat hastalıklarında hastalar konuşmaktan ve hekime gitmekten çekinirler. Ancak kan görüldüğü zaman doktora giderler. Bu da hastalığın ilerlemesine neden olabilir.” İfadelerini kullandı.

Tıbbi tedavinin yetersiz olduğu durumlarda birtakım girişimlerle, hastalıklı hemoroid belirtilerinin olabildiğince küçük girişimlerle giderilebilmeye çalışıldığını ifade eden eden Kar sözlerine şöyle devam etti.
Hemoroidlerin tedavisi hastalığın evrelerine göre belirlenir. Hemoroidler 4 evreye ayrılır. Başlangıç evresinde (birinci derece ve ikinci derece) ilaçla tedavi ve üstte anlattığımız yöntemler yeterli olabilir.
İleri evreler (hemoroidler her tuvalete çıkıldığında dışarı itilir) çoğunlukla müdahale gerektirebilmektedir. Peki bu hastalıkta ideal yöntem ne olmalıdır? Bu durumda hastaya en az zarar veren, mümkün olduğunca çabuk günlük yaşama tekrar geri döndürebilen, iyileşme döneminde hastada ciddi bir rahatsızlık yaratmayan, işlem sonrasında hastada herhangi bir kalıcı problem yaratmayan bir teknik seçilmelidir.
Bu amaçla düşünüldüğünde Laser Hemoroid Tedavisi yöntemi bu alandaki boşlukları dolduracak gibi durmaktadır. Peki yöntem nasıldır? Hastalarımızın bağırsak temizliği yapılmasına gerek olmadan ortalama 15-20 dakikalık bir işlemle problem yaratan hastalıklı olduğunu düşündüğümüz hemoroid yastıkçıklarının içine bu iş için özel tasarlanmış laser probları ile girilerek derin tabakalardaki damarsal yapıların dağlanması tekniğine dayanmaktadır. Bu şekilde hemoroidal hastalık birkaç hafta içinde küçülmekte ve şikayetler azalarak hastalık düzelmektedir. İşlem sonrası hasta aynı gün taburcu olabilmekte ve daha ilk dışkılamada hasta şikayetlerinin hafiflediğini hissedebilmektedir. Bu teknik son birkaç yıldır hekimlerimiz ve hastalarımız için de oldukça popüler bir yer edinmeye başlamıştır. Biz de oldukça uzun süredir hemoroidal hastalıklar ve tedavisi ile uğraşmamıza rağmen Laser hemoroid tedavisini, son dönemde uygulanan hastalardaki sonuçlarını gördükten, yan etkilerinin çok az olduğunu anladıktan ve ideal uygulama şeklini benimsedikten sonra güvenle yapabilmekteyiz. Bu şikayetle tarafımıza başvuran, uygun  hastalarımıza önerebilmekteyiz.”
Şükriye Özgül

22 Şubat 2020 Cumartesi

2020 ERKEK ESTETİK TRENDLERİ...


Daha bakımlı ve güzel görünmek, kadınlar kadar erkekler için de büyük önem taşıyor. Dış görüntü erkek dünyasında da kadınlarda ki kadar önemli. İş hayatında cv kadar önemli olan dış görünüş, sosyal hayatımızda oldukça önemli. Güzellik endüstrisinin gelişmesiyle erkekler de daha genç ve sağlıklı görünmek amacıyla estetik cerrahların kapısını çalmaya başladı.
 
Sağlık Yönetimi Uzmanı Songül Alcı ve Prof. Dr. Yavuz Başterzi ile 2020 yılında erkeklerin en çok ilgi gösterdiği estetik operasyonlar hakkında konuştuk. Peki erkeklerin en çok yaptırdığı estetik işlemler nelerdir?
Rinoplasti (burun estetiği): Erkeklerin en çok tercih ettiği estetik operasyonlardan biri. Büyük ve iri burunlar erkeksi görüntüyü bozmadan daha küçük estetik yüz ile orantılı bir duruma getiriliyor. Erkeklerin bu konuda en çok tercih ettiği şey burunun feminen bir görüntüye sahip olmaması. Burun işlemleri erkeklerde kadınlarda ki gibi aşırı küçültme ve kaldırma olarak düşünülmüyor. Daha soft daha yüz ile dengeli bir hale getiriyor.
 

Saç ekimi ve sakal ekimi en çok yapılan işlemlerden ikinci sırada geliyor. Hatta bildiğimiz üzere Türkiye’deki en popüler ameliyat. Dünyadan birçok erkek saç ekimi için İstanbul’ u tercih ediyor. Erkekler saç ve sakal eksiklikleri ile yaşamak istemiyor. Saç boşlukları ve sakaldaki boşluklar kıl transferi ile kapatılıyor, microblading ise seyrek saçların arasına saç efekti verme yaz öncesi yine tercih edilen işlemler arasında.
Jinekomasti, erkeklerin büyük derdi büyük göğüsler. Kilo alıp verme, hormonal sorunlar vs derken sarkan meme dokusu ile erkekler soyunmak istemiyor. Yaz gelmeden önce bu mevsimin en önemli işlemidir.
Bel ve göbek çevresi Liposuction 40’lı yaş sonralarında oluşan bel ve göbek yağlanmaları spor salonlarında eritilemediğinde çare yağ aldırma operasyonu oluyor. Hastanede birkaç saat içinde yapılan bu işlemler oldukça iyi sonuçlar veriyor.
Yüzdeki kırışıklılar, Erkeklerde en önemli amaç yüzdeki yorgun ifadeyi, almak. Kaş arası, göz çevresi kırışıklıkları, göz kapağı düşüklüğü yaşın ilerlemesiyle birlikte ortaya çıkan deformasyonlardır. Botoks uygulamasının en önemli özelliği yine erkeksi ifadeden ödün vermeden yapılmasıdır. Bu işlemlerdeki en önemli amaç doğallıktır. Terleme için yapılan koltuk altı botoxu da artık erkeklerde ıslak koltuk altı görünümünü ortadan kaldırıyor.
Çene hattı (Jaw Line) estetiği, kulak hizasından çene ucuna kadar yapılan dolgu şeklidir. Köşeler belirginleştirilmiş uç genişletilmiş çene, yüz ile uyumlu hale getirilir. Güçlü bir çene erkeklerde maskülen görüntünün kazanılması nedenli yapılır. Hollywood çenesi, nefertiti çenesi diye de adlandırılan bu estetik işlem 40’lı yaşlardan sonra oluşan gıdı görüntüsünün de hafif geriye atılmasını sağlar.

21 Şubat 2020 Cuma

MEME KANSERİNDEN KORUNMANIN YOLLARI…



Araştırmalar, günümüzde en sık görülen kadın kanserlerinden biri olan meme kanserinin son 20 yılda iki kat arttığını göstermektedir. Uzmanlar ise erken teşhisin önemine dikkat çekerek 30 yaş sonrası her kadının ayda bir kez kendi kendine yapacağı muayenenin hayat kurtarıcı olabileceğinin altını çiziyor.

Pekiyi meme kanserinden korunmak için neler yapılmalı, erken tanı için kendi kendine muayene nasıl yapılmalı, ne kadar sıklıkla uzmana görünmek gerekir? Genel Cerrahi uzmanı Op. Dr. Fatih Kar açıkladı.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre meme kanserinin kadınlarda görülen kanserlerin dörtte birini teşkil ettiğini ifade eden Op. Dr. Fatih Kar,” Türkiye’de 20 binin üzerinde kayıtlı meme kanseri hastası bulunmaktadır. Bunların önemli bir çoğunluğuna menopoz öncesi dönemde tanı konulmuştur. Araştırmalar meme kanseri vakalarının son 20 yılda iki katından fazla artış gösterdiğini ve bu artışın her geçen yıl yükselerek devam edeceği belirtiliyor. Bu yüzden erken tanıya vurgu yapan farkındalık kampanyaları ve kamuoyu bilgilendirme çalışmalarının da arttırılması gerekiyor. Çünkü meme kanseri erken evrede tedavi edilebilen bir kanser türüdür.” dedi.

Belirtilere dikkat!

Meme kanserinin oluşum şekline ve belirtilerine dikkat çeken Kar,” Meme kanseri süt dokusu ve süt kanallarında oluşan bir kanser türüdür. Batı toplumlarında yaşla birlikte artış gösterir ancak ülkemizde görülme yaşı 40 yaş altına kadar inmiştir. Bu yüzden 30 yaş üstündeki her kadının ayda bir kez kendi kendine yapacağı muayene hayati öneme sahiptir. Kendi kendine meme muayenesi için en uygun dönemler adet başladıktan sonraki 5. ve 7. günlerdir. Ayna karşısında meme cildinde ya da meme başında çekinti, kabarıklık, kızarıklık gibi değişiklikler olup olmadığı araştırılmalı ve ardından elle meme ve koltuk altlarında kitle aranmalıdır. Öte yandan 30 yaş üstü her kadının yılda bir defa genel cerrah tarafından da muayene edilmesi erken tanı açısından büyük önem taşımaktadır. Meme kanserinin belirtilerinden bahsetmek gerekirse; meme kanserinde ağrı çok nadir görüldüğü için memede ağrı olmaması meme kanserini ekarte etmez. Memede ele gelen ağrısız sertlik, meme derisinde kızarıklık veya şişlik, meme başında veya derisinde çöküntü veya çekilme, meme başında kanlı akıntı, meme başında veya derisinde yara, koltuk altında sertlik gibi belirtiler meme kanserini işaret edebilir. Bu yüzden bu gibi belirtilerle karşılaşıldığında vakit kaybetmeden mutlaka bir genel cerrahi uzmanına başvurmak gerekir.” şeklinde konuştu.

Kimler daha fazla risk altında?

Meme kanserinde risk grubunda olan kişilere de dikkat çeken Op. Dr. Fatih Kar,” Genetik geçiş göz önünde bulundurularak anne, kardeş, çocuk, anneanne, babaanne, teyze, hala gibi birinci ve ikinci derece akrabasında meme kanseri olan kişilerde meme kanseri riski daha fazladır. Ayrıca egzersiz yapmayan ve hareketsiz yaşam süren, yüksek oranda kırmızı et tüketen, hayvansal yağ ve protein ağırlıklı beslenen, fazla miktarda alkol ve sigara tüketen kişilerde de meme kanseri riski yüksektir. Öte yandan 12 yaşından önce adet gören ve 55 yaşından sonra menopoza giren, uzun süre hormon tedavisi gören, doğum yapmayan, 30 yaşından sonra doğum yapan, emzirmeyen kadınlarda da risk olduğunu araştırmalar bize söylemektedir.” dedi.

Mamografi ne kadar sıklıkla yapılmalı?

Mamografinin meme kanserinin erken tanısında önemli bir yöntem olduğunu kaydeden Dr. Kar 40 yaşından sonra yılda bir defa mamografi yapılması gerektiğini vurguladı. Kar,” Özel bir risk söz konusu değilse 40 yaş sonrası her yıl mamografi yapılmasını önermekteyiz. Kanser taramalarında mamografinin yaygın kullanımı ile 50 yaş üstü kadınlarda meme kanserinden ölümlerde yüzde 35 azalma sağlanmıştır. Elli yaş altı kadınlarda ölüm oranındaki azalma daha fazladır. Bu durum senede bir çekilecek mamografi ile hem kanserin çok erken evrede yakalanabilmesine hem de öncü lezyonların tespit edilip kanserleşmeden çıkartılmasına bağlanmaktadır. Çoğu meme kanseri vakasında lezyonun çıkartılması yeterlidir. Bazı özel durumlarda da memenin alınması gerekebilir. Koltuk altındaki lenf düğümleri ameliyat esnasında özel bir yöntemle değerlendirilir ve gerekmedikçe lenf düğümleri temizlenmez. Sonrasında hastalığın tekrarlamasını önlemek için kemoterapi, radyoterapi ve hormonoterapi gibi ek tedaviler uygulanabilir. Meme kanseri olan hastalarda ilk üç yıl 3 ayda bir, 2’inci ve 5’inci yıllar arası 6 ayda bir, daha sonra da yılda bir defa muayene yapılması önerilir. Ailesinde meme kanseri olan kadınlarda da teşhis konulan yaştan sonra 10 yıl geriye gidilerek, muayene ve gerekli görülen tetkiklerle başlanmalıdır. Örneğin annesinde 45 yaşında meme kanseri çıkan bir kadının, meme kanseri için takibi 35 yaşında başlamalıdır.” ifadelerini kullandı.