24 Ağustos 2019 Cumartesi

AİLEVİ KOLESTEROL HASTALIĞI GENÇ YAŞTA DAMARLARI TIKAYABİLİYOR…



Genç yaşta damar tıkanıklığı çok rastlanan bir durum değil ancak uzmanlar uyarıyor. Ailevi kolesterol hastalığı ya da yağ metabolizma hastalıkları çok genç yaşlarda damar tıkanıklığına neden olabiliyor.

35 yaşındaki Fesih Atkuş da böyle bir rahatsızlıkla karşı karşıya kaldı. Genç yaşta iki şah damarı yüzde 90 tıkandı ve felç geçirdi. Atkuş’un her iki şah damarını başarılı bir ameliyatla açmayı başaran Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko konu ile ilgili çok önemli bilgiler aktardı.
Dr. Kalko,” 30’lu yaşlarda felç vakaları çok nadir görülür. Bu hastada 70 yaşındaki bir adamın damarları vardı. Biz bu damar tıkanıklıklarını 60’lı 70’li yaşlarda çok görüyoruz. Genç yaşta damarları tıkayan en önemli sebepler ailevi kolesterol hastalığı ya da yağ metabolizma bozuklukları. Benim şu ana kadar rastladığım ikinci vaka. Fesih’in her iki şah damarı da yüzde 90 tıkanmış ve felç geçirmiş. Biz geldiğinde felcin üzerinden epey zaman geçmişti. Felcin üzerinde bir hafta on gün geçen hatta bazı vakalarda bir ay geçen uygun hastaların bile felcini döndürme şansımız olabiliyor. Ancak Fesih için öncelik onun hayatını kurtarmaktır. Yaşı çok gençti. Felcini geri döndürme şansımız yoktu ancak şah damarını açmamız onun için faydalı olacaktı. Çünkü tekrarlayabilecek bir felç onu bakım hastası yapabilirdi veya şuurunu kaybedebilirdi. Bu yüzden hastaya ameliyat kararı aldık. Önce sağ şah damarını lokal anestezi ile açtık bir süre sonra da sol şah damarına aynı ameliyatı uyguladık. Böylece olası bir yeni felçten hastayı korumuş olduk. Bundan sonra Fesih’in düzenli bir yaşam sürmesi çok önemli. Sigaradan uzak, Akdeniz usulü beslenerek ve düzenli kontrollerini yaptırıp tedavilerini aksatmayarak yaşamını konforlu sürdürmesi oldukça önemli.” dedi.

İNMEDE DAKİKALAR BİLE BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

İnme konusunda çok ciddi bir farkındalık yaratılması gerektiğinin altını çizen Prof.  Dr. Yusuf Kalko,”İnme geçirmiş hastaların ne yapması ve nereye başvurması gerektiği konusunda biz bilinçlendirme kampanyalarını arttırmalıyız. Çünkü inmede dakikalar bile büyük önem taşıyor. Öncelikle inme gelmeden önce belirti verir. Baş dönmesi, el ve ayakta güçsüzlük, geçici konuşma kaybı, geçici görme kaybı, geçici şuur bozukluğu inmenin en önemli belirtileri. Bu belirtilerden bir tanesi bile hissedildiğinde ailede de inme hikayesi varsa ihmal edilmeden mutlaka bir uzmana başvurulup şah damarı ultrasonu çekilmeli. İnme gelişmesi durumunda acil olarak yapılması gereken en önemli şey bir inme merkezine başvurmak olmalı. İlk 6 saatlik sürede inme merkezlerinde pıhtı eritici ilaçlarla damarlar açılabiliyor. Bu süreçte geç kalan hastalar da tamamen umutsuz değiller. Bir hafta, 10 güne kadarki süreçte uygun hastalara inme cerrahisi ile şah damarından lokal anestezi altında açık ameliyat uygulanabiliyor. Damarın tıkanıklık seviyesi yüzde 100 bile olsa uygun hastalarda bu damarlar açılabiliyor. Yine bazı uygun hastalarda Hibrit yöntemler dediğimiz uygulamalarla aynı anda hem açık hem de kapalı yöntemler uygulanabiliyor. Ancak belirtmiş olduğum gibi inme hastaları zamanla yarışan hastalar. Bundan dolayı hekime olabildiğince erken başvurmaları hayati önem taşıyor.” şeklide konuştu.


GENETİK HASTALIKLAR ÖNLENEBİLİR Mİ?



Kanser, diyabet, kalp ve damar hastalıkları ile hipertansiyon başta olmak üzere pek çok genetik hastalığın görülme oranları gün geçtikçe artıyor. Peki bu genetik hastalıkları tetikleyen faktörler neler? Bu hastalıklar önlenebilir mi? Konu ile ilgili İç Hastalıkları ve İmmünoterapi Uzmanı Dr. Ülkü Görmez önemli açıklamalarda bulundu.

Ailede genetik kanser hikayesinin bulunmasının diğer aile bireylerinde de kanser görüleceği anlamına gelmediğine dikkat çeken Görmez,” Genetik olarak ailede kanser olması bizim de kanser olacağımız anlamına gelmeyebilir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kanser hastalığına yakalanma riski hızla artmaktadır. Bunun nedeni ile ilgili birçok teori öne sürülmüştür. En önemli sorun bağışıklığımızın giderek çökmesidir. Kanser hastalığının temelinde bağışıklığın çalışmaması yatar. Bağışıklığımız çalışırsa her gün vücudumuzda halihazırda üretilen kanser hücrelerini zaten tanır ve yok edebiliriz. Tam tersi olursa kanser giderek yayılır ve bizi yener. Eğer bağışıklığımızı baştan itibaren yüksek tutar ve kanser yapan ana etkenlerden uzak kalırsak ne kadar yüksek risk yaşarsak yaşayalım kanser olmadan da bu hayatı doğru düzgün yaşayabiliriz. Bu yüzden kanser tedavilerinden ziyade kanserden koruyucu tedavilere de yönelmemiz gerekir. Koruyucu immünoterapi de bu tedavilerden bir tanesi.” dedi.
Ailesel kalp hastalıkları, inme ve damar sorunlarına bağlı beyin kanamaları immünoterapi ile önlenebilir.
Ailesel kalp hastalıkları ve inme gibi durumlarda immünoterapinin önemine dikkat çeken Görmez,” Bu hastalar veya risk grubundaki ailelerde erken yaşta kalp krizi, inme, beyin kanması geçirme veya ani ölüm riskleri mevcuttur. Bu grup hastalar tüm dünyada azımsanmayacak kadar çoktur. LpA (lipoprotein A ), homosistein gibi değerleri yüksektir. Her ne kadar olay genetik gibi görülse de bu grupta immünoterapi tedavisi çok işe yaramakta olup hem hasta olanları diğer ataklardan korumakta, hem de henüz atak geçirmemiş olanları ömür boyu koruyabilmektedir. Tüm bu hastalarda 0 gizli şeker ve/veya şeker ve/veya insülin direnci mevcuttur. Aslında bu üç tanı da aynı kapıya çıkar. Bu hastaları bu açıdan çok iyi bir şekilde irdelemek gereklidir. Bağırsak floraları ileri düzeyde bozuktur ve bağırsak mantarı (candida) geliştirme riski artmıştır. Şiddetli gıda intoleransları vardır (laktoz ve gluten). Bağışıklıkları birçok tehdit altındadır. Tüm bu tehditlerin tek tek tanımlanarak tedavilerinin bir immünoterapist tarafından itina ile yapılması halinde genetik hastalıkları yüzde yüz şifa ile sonuçlanabilir.” şeklinde konuştu.
Diyabet ve hipertansiyon da immünoterapiye olumlu yanıt veren rahatsızlıklardan.
Diyabet ve hipertansiyon hastalarında immünoterapinin önemine değinen Dr. Ülkü görmez sözlerine şöyle devam etti.
“Ailemizde yaygın şeker hastalığının bulunması bizim de gelecekte bu riski taşıdığımız anlamına gelmektedir. Özellikle Türkiye’de iki kişiden birinin bu riski taşıdığını biliyorsak zaten şeker hastalığına yakalanmanın çok uzağında olmadığımızı da biliriz. Bu nedenle çok erken yaşlarda önlemler alınmalıdır. D vitamin düzeyi yıllık olarak ölçümlenmeli, sağlıklı beslenme alışkanlığı ve spor hayata sokulmalı gizli şeker veya insülin direnci başlar başlamaz tedavi planlanmalıdır. Öte yandan hipertansiyonun genetik yatkınlıkla oluştuğunun düşünülmesi günümüzdeki en büyük yanılgıdır. En rahat çözümlenebilecek hastalıkların başında gelir. Ailemizde yüksek tansiyon varsa ve biz risk altında isek, tansiyonlarımız yeni yeni çıkmaya başladı ise hiç ilaç başlanmadan bu hastalıktan ömür boyu kurtulmak mümkün olabiliyor veya ilaç başlandı ise bile hastalığın gidişatını durdurabiliyor. Tüm bunların dışında hashimato tiroidit, ailesel polikistik over, ailevi Akdeniz ateşi (FMF), Behçet hastalığı, FAP (Familial adenomatöz polip hastalığı), sedef ve vitiligo, iltihaplı romatizma gibi rahatsızlıklar da immünoterapinin oldukça etkili olduğu rahatsızlıklar arasında yer alıyor.”
Facebook: @drulkugormez
Instagram: @immunoterapiturkiye