2 Aralık 2024 Pazartesi

Robotik Cerrahi ile kalp hastaları daha hızlı iyileşiyor…

Son yıllarda teknolojinin de gelişmesi ile kalp ameliyatlarında uygulanan Robotik Kalp Cerrahisi, çok başarılı sonuçlar veriyor. Yaş sınırı olmaksınız tüm uygun hastalarda uygulanabilen yöntemle, hastalar sosyal yaşamlarına çok hızlı bir şekilde dönüş sağlayabiliyor.
Robotik Kalp Cerrahisinin inceliklerini anlatan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ünal Aydın, ”Robotik kalp cerrahisi, robotik enstrümanların cerrah tarafından kontrol edilerek yapılan kalp cerrahisi yöntemidir. Buradaki esas mesele kalbe insan elinin veya enstrümanların girmediği, yalnızca küçük deliklerden robot kollarının girdiği ve bu kolların da cerrah tarafından kontrol edildiği, bu şekilde de ameliyatın yapıldığı bir yöntemdir. Robotu cerrah çeşitli kollar aracılığıyla yönlendirir. Böylece robot kalbin içerisinde yerleştirildiği bölgede, hangi ameliyatın yapılması gerekiyorsa (kapak, kalpteki deliklerin kapatılması, damarların hazırlanması) o işlemi yerine getirir. Robot kolları buna göre uygun şekilde cerrah tarafından yönlendirilerek işlem yapılır. Bu ameliyatın bize getirisi; küçük kesilerden büyük ameliyatların yapılmasıdır. Dolayısıyla kan kaybının, cilt deformasyonunun azaltılması ve hastanın ameliyat sonrası solunum fonksiyonlarının ve yaşam konforunun yükseltilmesi sağlanmaktadır. Bu hedefler doğrultusunda robotik kalp cerrahisi efektif bir şekilde kullanılabilir ve hastalar bu işlemlerden sonra başarılı sonuçlarla normal hayatlarına etkili ve hızlı bir şekilde dönebilir.” dedi. Robotik kalp cerrahisi sonrası sosyal yaşama dönüş hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Robotik Kalp Cerrahisinin avantajlarına değinen Prof. Dr. Ünal Aydın, “Robotik Kalp Cerrahisinde kesiler küçük olduğu için ve ana göğüs kemiği kesilmediği için, hastalar normal vücut fonksiyonlarını rahatlıkla yerlerine getirebilmektedirler. Dönme hareketi, ayağa kalkma, yürüme, yatak içerisinde sağa sola dönme, araç kullanma, ayakkabı bağlama gibi faaliyetlerini rahatlıkla yerine getirebilmektedirler. Hatta hastalar yük taşıma konusunda da bir sıkıntı yaşamazlar. Öte yandan hastaların performansları kısa zamanda yerine gelebilmektedir. Bu ameliyatlarda sadece kesilerin küçük olması değil, aynı zamanda küçük kesilerden ötürü kan kaybının az olması, kemik kesisinin olmaması itibariyle de göğüs stabilitesinin, göğüs anatomik pozisyonunun korunmasının çok olumlu etkisi vardır. Dolayısıyla hastalar hem kozmetik açıdan daha verimli bir ameliyat süreci geçiriyorlar hem de performans anlamında yine yüksek kapasiteyle ameliyatı bitirip normal hayatlarına dönebiliyorlar.” şeklinde konuştu. Robotik kalp cerrahisi hangi ameliyatlarda kullanılabilir? Prof. Dr. Ünal Aydın Robotik Kalp Cerrahisi ile ilgili verdiği bilgilere şu sözlerle devam etti. “Robotik yöntemle tüm kapak operasyonları yapılabilir. Kapakların değişimi, kapakların tamiri rahatlıkla yapılabilir ve efektif bir şekilde bu işlemler gerçekleştirilebilir. Bypass ameliyatlarında damarların hazırlanması, gerektiğinde damarların birbirlerine anastomoz edilmesi ve tüm bypass işlemleri gerektiğinde robotla yapılabilir. Kalpteki doğumsal deliklerin kapatılması, aynı zamanda anormal damar yerleşimlerinin bir kısmının yine robotla yapılabilmektedir. Bunun dışında kalp içerisinde yerleşmiş kitleler olduğunda bu kitlelerin çıkarımı da yine robotla etkili bir şekilde yapılabilmektedir. Bu operasyonlar bize geniş bir operasyon spektrumu sunmaktadır. Dediğim gibi, bu spektrum içerisinde de cerrahi ekibin tecrübesi, teknolojik donanım ve hastanın anatomik ve hemodinamik uygunlukları itibariyle değerlendirmeler yapılır. Dolayısıyla uygun hastada işlemler başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilir. Robotik Kalp Ameliyatlarında ameliyat süresi nedir? Ameliyat süresi aslında standart ameliyat süresi kadardır. Yani ortalama bir ameliyat, anestezi hastayı teslim ettikten sonra sürdüğü gibi, 3 - 4 saat gibi bir sürede bitirilmektedir. Ama çoklu operasyonlar olabilir. Bu çoklu operasyonlarda da süre artabilir. Ama standart ameliyat süresini yine de aşmamaktadır. Fast track protokol yani hastayı hızlı uyandırma ve aktive etme yöntemi de uygulanabilir. Bu yöntem yüksek performanslı hastada başarılı bir ameliyatı takiben ameliyathaneden hiç çıkmadan solunum cihazından ayrılmakta, uyandırılmaktadır. Takiben yoğun bakıma uyanık olarak alınmakta ve 2 – 3’üncü saatte de yürütülmektedir. Dolayısıyla ilk 24 saati beklemeden hasta 5 - 6 saat içerisinde ayakta olabilmektedir. Bu fast track protokolünün uygulanması için hem anestezi doktorunun ve anestezi ekibinin hem de cerrahi ekibinin işbirliği halinde olması gerekmektedir. Bu yöntemle hasta 5 - 6 saat içerisinde yürür hale gelmektedir. Bu protokolün uygulandığı hastalar 2 - 3 gün içerisinde taburcu olma seviyesine gelebilir. Ancak normal konvensiyonel yöntemle ameliyatın birinci günü uyanmış, yine faaliyetleri - fonksiyonları hızlı bir şekilde fizyoterapi aracılığıyla yerine getirilmişse, hasta dördüncü günde de taburcu olabilir. Robotik Kalp Cerrahisi ileri yaş hastalara da uygulanabilir. Bu konuda insanın ilk aklına gelen, “Acaba yaş bir sınır mıdır?” sorusu oluyor. İleri yaşlı hastalarda yapılır mı, yapılmaz mı konusunu merak ediyorlar. Robotik Kalp Cerrahisinde yaş bir sınır değildir. Hatta bizim 15 - 14 yaşında hastalarımız olduğu gibi 70 - 80 yaşında hastalarımız da oluyor. Yaş bir sınır değildir. Ama sınır olan bazı şeyler vardır. Eğer doğumsal anomalilerle karşılaşmışsak, anatomik olarak bu anomaliler bizim kollarımızı oraya yerleştirmemize engel oluyorsa ya da ameliyata hiç başlamadan tomografiyle ya da direkt bakış açısıyla ciddi yapışıklıklar görmüşsek, akciğerlerle ilgili problemler görmüşsek, robotik kolları yerleştirmesine göğüs boşluğu izin vermiyorsa bu koşullarda robotik cerrahi yapılmayabilir. Hasta sadece bir ya da iki konu üzerinden değil, bütün olarak değerlendirilir. Robotik kalp cerrahisi ile ilgili parametreler açısından süzgeçten geçirilir ve bu konuda karar verilir. Ama ön yargı olarak yaşın olması, çeşitli kronik hastalıkların olması herhangi bir şekilde robotik kalp cerrahisi için engel değildir. Cerrahi ekip hastayı çok yönlü değerlendirir ve de ona göre kararını verir.

27 Kasım 2024 Çarşamba

Kış aylarında Bronşektazi hastaları daha dikkatli olmalı!

Tekrarlayan soğuk algınlığı, iltihaplı, kanlı ve kötü kokulu balgam, nefes darlığı, çomaklaşmış parmaklar Bronşektazinin başlıca belirtileridir. Uzmanlar kış aylarında Bronşektazi hastalarını daha dikkatli olunması konusunda uyarıyor. Peki hangi önlemleri almak gerekir, koruyucu tedbirler neler? Prof. Dr. Özkan Demirhan anlattı.
Bronşektazinin oluşum nedenlerini anlatan Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özkan Demirhan, “Bronşektazi hava yollarımızın (akciğerlerimize doğru ağaç dalları gibi dallanan solunum sistemimizin) hasar görmesi ve genişlemesi ile oluşan akciğer rahatsızlığıdır. Hasarlı hava yolları, akciğerlerde biriken sekresyonu (mukusu) temizleyemez. Bu durumda bakteriler ve virüs gibi enfeksiyon ajanları bu sekresyonun içinde çoğalır ve akciğerlerimizde daha fazla iltihaplanmaya ve hasara neden olur. İşte bu durumda akciğer içinde genişleyen ve hasar gören yapıya Bronşektazi denir. Bronşektazi, hava yolu hasarının iki aşaması nedeniyle oluşur. İlk aşamada hasar veya instrüksiyon, akciğerleri etkileyen bir enfeksiyon, inflamatuar bozukluk veya başka bir rahatsızlıktan kaynaklanır. Bronşektazili hastaların yaklaşık yüzde 40’ı kadarında ilk nedeni bilmez. Bu inflamasyonu takiben, akciğerlerimize daha fazla hasar veren iltihaplanma ve tekrarlayan enfeksiyonlar geçirme olasılığımız artar ve bundan sonra akciğerimizde bir kısır döngü oluşur.” Dedi. Bronşektazinin belirtileri nelerdir? Bronşektazinin belirtilerini sıralayan Demirhan, “Bol miktarda balgam çıkarma ve iltihaplı (İrinli) öksürük. Tekrarlayan akciğer enfeksiyonları ve soğuk algınlığı. Kötü kokulu balgam. Nefes darlığı (dispne). Hırıltı – Kanlı balgam (hemoptizi). Tırnakları kıvrık şişmiş parmak uçları (çomaklaşması). Belirtilerin o kadar kötü olmadığı zaman dilimleri olabilir ve ardından belirtiler kötüleştiği için bir alevlenme yaşayabilir hastalar. Alevlenme belirtileri ise şunlardır: Aşırı yorgunluk (bitkinlik). Ateş, titreme. Artan nefes darlığı. Gece terlemeleri. Küçük çocuklarda gelişme geriliği gibi belilerdir. Bronşektazinin ilk hasarını başlatan bazı özel nedenler şunlardır: Kistik fibrozis (ABD’de ve batı ülkelerinde en sık neden). Mikobakteriyel enfeksiyonlar, MAC enfeksiyonları veya tüberküloz (TB) gibi (Dünya çapında en sık neden). Romatoid artrit (RA), inflamatuar bağırsak hastalığı (IBD), lupus (SLE) ve Sjögren sendromu gibi otoimmün veya inflamatuar bozukluklar. Hava yollarını tıkayan ve mukus temizliğini engelleyen yabancı cisimler, tümörler veya lenf düğümleri. Bağışıklığı azaltan ve enfeksiyon riskini artıran durumlar (HIV ve hipogamaglobulinemi gibi). Primer siliyer diskinezi. Organ nakli. Nakil ilaçları bağışıklığı azaltır ve enfeksiyon ve bronşektazi riskini artırabilir. Alerjik bronkopulmoner aspergilloz (ABPA), bir mantar türüne karşı alerji. Radyasyondan kaynaklanan fibrozis (veya skar dokusu). Alfa-1 antitripsin eksikliği gibi nedenlerdir.” şeklinde konuştu. Kış aylarında risk artar! Bronşektazi hastalarının kış aylarında daha dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Özkan Demirhan, “Bronşektazi hastaları için kış ayları daha dikkatli olunması gereken aylardır. Bu aylarda enfeksiyon riski artar ve soğuk hava solunum yollarını daha fazla etkileyebilir. Kış aylarında grip, nezle gibi viral enfeksiyonlar yaygınlaşır. Bronşektazi hastalarının akciğerlerinde mukus birikimi olduğundan, bu enfeksiyonlar daha kolay gelişebilir ve hastalık ilerleyebilir. Enfeksiyonlar, hastalığın alevlenmesine neden olabilir ve akciğer fonksiyonlarını daha da zayıflatabilir. Soğuk hava solunum yollarını daraltarak bronşlarda spazmlara neden olabilir. Bu da nefes darlığını artırabilir ve hastalığın kontrolünü zorlaştırabilir. Ayrıca, soğuk havanın neden olduğu kuruluk, mukusun daha yapışkan hale gelmesine yol açabilir, bu da balgamın atılmasını zorlaştırır. Bronşektazi hastalarının bağışıklık sistemi genellikle daha hassastır. Kış aylarında bu sistemin enfeksiyonlara karşı direnci azalabilir. Kış aylarında daha fazla kapalı ortamlarda bulunmak, virüs ve bakterilere maruz kalma riskini artırır.” şeklinde konuştu. Bol sıvı tüketin, soğuk havadan korunun, solunum egzersizi yapın… Soğuk havalarda bronşektazi hastalarının alması gereken önlemleri sıralayan Prof. Dr. Özkan Demirhan, sözlerine şöyle devam etti. Koruyucu tedbirler alın Öncelikle doğumdan itibaren aşılar düzenli ve zamanında yapılmalıdır. (Boğmaca, kızamık gibi önlenebilir hastalıklar için ). Erişkin yaşlarında ise pnömokok ve grip aşılarımızı düzenli yaptırmalıyız. Düzenli check-up yaptırmalıyız. Düzenli egzersiz yapmalıyız ve sağlıklı beslenmeliyiz. Sigara dumanı, buhar, duman ve gazlar gibi akciğerlerinize zarar verebilecek şeylerden uzak durmalıyız. Bulunduğunuz ortamı nemlendirin. Evde bir nemlendirici kullanarak hava kuruluğunu önleyebilirsiniz. Solunum egzersizleri yapın. Solunum fizyoterapisi, balgamın daha kolay atılmasını sağlar. Günlük nefes açıcı egzersizler yapılabilir. Bol sıvı tüketin. Mukusun incelmesine yardımcı olmak için bol miktarda su içmek önemlidir. Soğuktan korunun. Dışarı çıkarken atkı ve maske gibi koruyucu kıyafetler kullanın. Ani sıcaklık değişimlerinden kaçının. Düzenli kontrolleri ihmal etmeyin. Düzenli kontrolleri aksatmayın ve alevlenme belirtilerinde hemen sağlık uzmanına başvurun. Bronşektazi nasıl tedavi edilir? “Bronşektazi maalesef tamamen tedavi edilemez, ancak semptomları tedavi edebilirsiniz. Tedavide temel prensip bronşektazide oluşan sekresyonları yani mukusu temizleyerek enfeksiyonları tedavi etmektir. Hastalığın ciddiyetine bağlı olarak, medikal yani ilaç tedavisi veya akciğer refabilitasyonuna yönelik fizik tedavi önerebilir. Ayrıca sekresyonlarda kurtulmanıza yardımcı olan tıbbi cihazlar da kullanılır. Bronşektazi altta yatan bir hastalıktan kaynaklanıyorsa, bu durumu tedavi etmek semptomların düzelmesine yardımcı olabilir. Lokal yani yaygın olmayan bir bronşektazi alanı varsa cerrahi kesin çözümdür. Özellikle minimal invazif cerrahi (VATS veya Robotik cerrahi) hastalara uygulamaktayız.”

17 Ekim 2024 Perşembe

Lipödem nedir? Tedavisi var mı? Lipödem için önlem almak mümkün mü?

Hayati bir tehdit oluşturmuyor ancak görüntüsü itibari ile hastaları estetik olarak son derece rahatsız ediyor. Özellikle kadınlarda ergenlik, hamilelik veya menopozda alevleniyor. Vücuttaki yağ dokusunun anormal şekilde birikmesiyle oluşan kronik bir rahatsızlık olan lipödem, tedavi edilmezse ileri yaşlarda yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Lipödemle alakalı en çok sorulan soruların cevaplarını Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Uğur Cangel yanıtladı.
Lipödemin hem kadınlarda hem erkeklerde görülebildiğini ancak kadınlarda oranın çok daha yüksek olduğunu belirten Dr. Uğur Cangel, “Lipödem, genellikle kadınları etkileyen ve vücuttaki yağ dokusunun anormal bir şekilde birikmesiyle karakterize olan kronik bir rahatsızlıktır. Özellikle bacaklar, kalçalar ve bazen kollar gibi alt ekstremitelerde simetrik yağlanma olur, ancak ayaklar genellikle etkilenmez. Bu durum genellikle ergenlik, hamilelik veya menopoz gibi hormonal değişiklikler sırasında ortaya çıkar veya kötüleşir.” dedi. İki bacakta şişlik, ağrı ve morarma oluşur. Lipödemde meydana gelen belirtileri sıralayan Dr. Uğur Cangel, “Belirtileri birkaç başlık altında inceleyebiliriz. Simetrik yağ birikimi dediğimiz durumda, genellikle her iki bacakta eşit yağ birikimi görülür. Ayrıca etkilenen bölgelerde ağrı, hassasiyet ve basınca duyarlılık oluşabilir. Ödem yine belirgin belirtiler atasında yer almaktadır. Ayakta uzun süre kalındığında şişlik artabilir, ancak bu genellikle gece boyunca azalır. Aynı zamanda kolay morarma da lipödemin belirtilerinden biridir. Cilt altındaki dokularda artan damar kırılganlığı nedeniyle kolayca morarma görülebilir. Lipödemin bir diğer belirtisi de cilt değişiklikleridir. Cilt dokusu normalden daha yumuşak olabilir ve portakal kabuğu görünümü olabilir.” şeklinde konuştu. Lipödem ile obezite arasındaki fark… Lipödemin tanı yöntemlerine, alınabilecek önlemlere ve uygulanan güncel tedavilere yönelik bilgi veren Dr. Uğur Cangel sözlerine şöyle devam etti. Lipödemin tanısı, genellikle hastanın şikayetlerinin dinlenmesi ve fiziksel muayene ile konulur. Ultrasonografi gibi görüntüleme teknikleri, lipödemi diğer rahatsızlıklardan ayırmaya yardımcı olabilir. Lipid testleri ve biyopsi gibi ek testler de nadiren kullanılabilir. Aile öyküsü varsa, diğer bireylerde de görülebilir. Lipödemin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik yatkınlığın önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Ailede lipödem öyküsü olan bireylerde bu rahatsızlığın ortaya çıkma riski daha yüksek olabilir. Diğer hastalıklardan ayıran özellikleri nelerdir? Obezite: Lipödemde yağ dağılımı asimetrik değildir, bacaklar orantısız şekilde daha kalın olabilir. Obezitede ise genel bir kilo artışı ve yağ birikimi söz konusudur. Lenfödem: Lipödemde şişlik ayakları genellikle etkilemez, ancak lenfödemde ayak ve parmaklar da etkilenebilir. İlerleyen yaşlarda sağlık sorunlarına neden olabilir. Lipödem yaşamı tehdit eden bir durum olmasa da, ilerlediğinde yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir ve hareket kısıtlılığına, depresyona ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilir. Tedavi Edilmezse Ne Olur? Tedavi edilmezse lipödem ilerleyebilir, lenfödem gelişme riski artar, hareket kabiliyeti azalabilir ve ağrılar daha da kötüleşebilir. Bu durum ayrıca psikolojik stres ve özgüven kaybına yol açabilir. Önlem Almak Mümkün mü? Kesin bir önleme yöntemi olmasa da, dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve sağlıklı yaşam tarzı ile semptomlar hafifletilebilir. Lipödemin erken dönemde tanınması, ilerlemesini yavaşlatabilir. Lipödemin Tedavisi Lipödemin yönetimi ve tedavisi kişiye özel olarak planlanmalıdır ve uzman bir sağlık profesyonelinin rehberliğinde olmalıdır. Lipödemde kişiye özel birkaç farklı tedavi yöntemi uygulanabilmektedir. Bunlardan bir tanesi kompresyon giysileridir. Bu giysiler şişliği azaltmaya yardımcı olur. Bir diğer tedavi yöntemi de manuel lenf drenajı yöntemidir. Bu yöntem lenf akışını artırarak ödemi azaltır. Liposuction da plastik cerrahlar tarafından uygulanabilen bir diğer tedavi yöntemidir. Bu yöntem ile yağ birikimini azaltmak amaçlanır. Ayrıca fiziksel terapi ve egzersiz de hareket kabiliyetini korumaya ve ağrıyı hafifletmeye yardımcı olabilir.

21 Eylül 2024 Cumartesi

Her iki kalp kapağını da Mitraclip ve Triclip yöntemleri ile aynı seansta tamir ettiler…

Kalp kapak hastaları nefes almakta zorluk, halsizlik ve yürüme güçlüğü gibi yaşam kalitesinin düşüren pek çok komplikasyon ile karşı karşıya kalıyor. Son dönemde uygulanan girişimsel yöntemler ise ameliyat şansı bulunmayan hastalara umut oluyor.
İstanbul’da yaşayan 64 yaşındaki Alim Çelikcan da o hastalardan biri. Hem mitral kapağında hem de triküspit kapağında ileri derecede kaçak olan hastanın, nefes darlığı ve halsizlik şikayetlerinden dolayı yaşam kalitesi oldukça düşmüştü. Mitraclip ve Triclip yöntemlerinde proktorluk seviyesinde olan ve gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında pek çok ülkede kazandığı vaka tecrübeleri ile tanınan Kardiyoloji uzmanı Doç. Dr. İsmail Ateş’e başvuran Alim Çelikcan, Antalya’da yapılan başarılı bir işlemin ardından mutlu bir şekilde taburcu oldu. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kalp kapak hastalıklarının tedavisinde ameliyatsız yöntemlerin tercih edildiğini söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. İsmail Ateş, “Ameliyatsız yöntemler, özellikle nefes almakta zorlanan hastaların nefesinin düzelmesini sağladığı gibi hareketlerinin de rahatlamasına yardımcı olur. Yöntem ayrıca uzun vadede kalbin bozulmasını önleyebilecek çok önemli bir yaklaşım haline geldi" dedi. Çelikcan’ın hem triküspit kapağında hem de mitral kapağında sorun olduğu için aynı seansta iki kapağa da müdahale ederek tamir ettiklerini ifade eden Dr. Ateş, “Mandallama yöntemi dediğimiz Mitraclip ve Triclip yöntemleri ile her iki kapağı da aynı seansta tamir ettik. İşlemden sonra hastanın nefes ve hareket kapasitesi önemli ölçüde arttı. Ertesi gün yaptığımız kontrollerde her şeyin normal olduğunu görünce hastamızı gönül rahatlığı ile taburcu ettik.” İfadelerini kullandı. “Bir günde hayatım değişti.” Hasta Alim Çelikcan da, “Bir günde hayatım değişti. Bir gün önce nefes alamıyordum, gözümü dahi açamıyordum. İstanbul’dan Antalya’ya zor geldim ama şimdi rahat nefes alıyorum, ayağa kalktım, yürümeye başladım. Bu benim için inanılmaz bir olay.” Dedi. Mitraclip ve Triclip Yöntemleri nedir? Nasıl Uygulanır? Mitraclip Metodu anjiyo yöntemiyle uygulanıyor. Göğüste hiçbir kesinin olmadığı, kasıktan yapılan bu işlem 1-1,5 saat sürüyor. Bu yöntemle aynı anjiyo gibi sağ kasıktaki toplardamardan girerek mandallama yöntemi ile mitral kapak tamiri yapıyoruz. Mitral kapak ön ve arka yapraktan oluşuyor. Anjiyo metoduyla kateterle kasık toplardamarından girilip, karın içindeki büyük toplardamara geçilerek kalbe ulaşılıyor. Sonrasında damar içindeki kateter kanalıyla mitral kapak seviyesine kadar mitraclip cihazı ulaştırılıyor. Mitraclipin kanatları bu noktaya ulaştığında açılıyor. Problemli olan kalp kapak kısımları mitraclipin kanatları altına alınıyor ve hedeflenen kapak yapısı sağlanınca dikişler karşılıklı olarak tutturuluyor. Bu noktada kapakta yeterli kapanma sağlandığı test ediliyor. Bu şekilde kapak tamir edilmiş oluyor ve hastalar 1 gün sonra normal hayatlarına dönmek üzere taburcu ediliyorlar. İşlem sonrasında hastaların öncelikle kalbe bağlı nefes alamama, nefes düzensizliği yakınmalarında azalma meydana geldiği gibi, kalp büyümesi duruyor ve hastaların hareket kapasiteleri artıyor. TriClip tedavisi mitral kapak yerine triküspid kapak dediğimiz kapağa MitraClip tedavisine benzer şekilde klips yerleştirilmesi ( mandallama) prensibine dayanan bir tedavi yöntemidir. MitraClip tedavisinde olduğu gibi benzer hazırlıklar yapıldıktan sonra üç yaprakçığı bulunan triküspid kapağın uygun yaprakçıklarının klips ile birleştirilmesi ve kapak kaçağının azaltılması temel tedavi hedefidir. Bu yöntemde de hasta kısa sürede iyileşip günlük yaşamına çok daha enerjik ve sağlıklı bir biçimde dönebilmektedir.

28 Ağustos 2024 Çarşamba

Selen Görgüzel’in kızının rahatsızlığı olan Pnömomediastinum nedir? Nasıl belirti verir? Risk faktörleri nelerdir?

Ünlü şarkıcı Selen Görgüzel’in kızı İlknaz Bektaş, elektronik sigara yüzünden ölümden döndü. Göğüste hava kaçağı bulunması durumu olan ve tıp dili ile Pnömomediastinum denilen rahatsızlık nedir? Belirtileri nelerdir? Kimlerde görülür? Risk faktörleri nelerdir? Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özkan Demirhan anlattı.
Pnömomediastinum, mediastende (göğüs kafesinin ortasında yer alan ve kalp, büyük damarlar, trakea gibi hayati organları içeren bölge) hava bulunması durumudur. Bu durum, çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir ve genellikle göğüs ağrısı, nefes darlığı ve bazen boyunda veya yüzde şişlik gibi belirtilerle kendini gösterir. Pnömomediastinum, kendiliğinden gelişebileceği gibi travma, cerrahi müdahale, akciğer hastalıkları ve enfeksiyonları ( özellikle son dönemde Covid’de sık rastladık ) nedeniyle oluşabilir. Tedavi genellikle altta yatan nedene bağlı olarak yapılır. Çoğunlukla kendiliğinden düzelir. Ancak, altta yatan ciddi bir neden varsa cerrahi müdahaleye kadar gidilebilir. Ne gibi belirtiler verir? Küçük boyuttaki Pnömomediastinum herhangi bir belirti vermeyebilir ancak hava miktarı fazla olunca hastalarda şu şikayetler olabilir; Göğüs Ağrısı: Genellikle keskin ve baskı tarzında olabilir. Ağrı boyna veya omuzlara yayılabilir. Nefes Darlığı: Havanın mediastinuma kaçması, solunum yollarına baskı yaparak nefes almada zorluk yaratabilir. Öksürük: Ani, kuru ve rahatsız edici bir öksürük görülebilir. Boyun ve Yüzde Şişlik: Boyun ve yüz bölgesinde şişlik ve cilt altında hava birikmesi (subkutan amfizem) hissedilebilir hasta boynuna hafif bastırma ile çıtırtı hissedebilir. Yutkunma Zorluğu: Özellikle yemek yerken veya su içerken yutma güçlüğü yaşanabilir. Ses Kısıklığı: Hava birikmesi ses teli sinirine baskı yapabilir ve ses değişikliklerine yol açabilir. Kalp çevresinde ileri boyutta hava bulunması durumunda düzensiz kalp atışları ve çarpıntı hissedilebilir. Teşhis nasıl konur? Burada önemli olan hastanın klinik durumudur hafif belirtilerden göğüs ağrısı, nefes darlığı, boyunda şişlik ve cilt altı amfizemi (hava birikimi) gibi ciddi belirtilerle de başvurabilir. Fizik muayene sırasında doktor, boyun ve göğüs bölgesinde cilt altında hava birikimini hissedebilir. Yani ilk önce anamnez ve fizik muayene ile tanıya gidilir. Daha sonra radyolojik tetkikler, akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografi ile teşhis kesinleştirilir. Özelikle BT’de havanın yerleşim yeri, boyutu, komşu organlara ne derece bası yapıyor onu tespit ederiz. Bazen radyolojik olarak yemek borusunun aşırı kusmaya bağlı hasar görmesi nedeniyle Özofagus yırtığının tespiti için özofagografi gerekebilir. Kan testleri tanıda önemli rol oynamaz, ancak enfeksiyon veya başka bir altta yatan durumun değerlendirilmesi için gerekebilir. Bazen İnvazif olmayan tanı yöntemlerinden Bronkoskopi ve endoskopi yapılabilir. Burada amaç mediastendeki hava kaçağının kaynağını araştırmaktır. Kimler risk altındadır? Pnömomediastinum riski taşıyan kişiler, belirli durumlar veya tıbbi sorunlar nedeniyle bu durumu geliştirme olasılığı daha yüksek olan bireylerdir. Risk taşıyan gruplar ve faktörler şunlardır: Özellikle tütün ve tünün ürünü kullanımı veya son yıllarda kullanılan elektronik sigara kullanıcıları risk taşımaktadır. Çünkü sigara ve diğer tütün ürünleri kronik bronşit ve amfizeme zemin hazırlamaktadır. Genç, uzun boylu, astenik tip erkeklerde daha sık görülür. Bu durum, özellikle sağlıklı gençlerde görülen spontan (kendiliğinden gelişen) pnömomediastinum şeklinde ortaya çıkabilir. Şiddetli öksürük veya diğer solunum yolu enfeksiyonları, akciğerlerde basınç artışına ve sonuç olarak pnömomediastinum gelişimine yol açabilir. Astım krizleri sırasında aşırı zorlanma, akciğerlerdeki hava yollarında basınç artışına ve dolayısıyla pnömomediastinuma neden olabilir. Derin dalış yapan dalgıçlar veya hızlı irtifa değişikliklerine maruz kalan kişiler (örneğin, uçakla seyahat ederken) pnömomediastinum riski taşır. Göğüs travması (örneğin, kazalar, spor yaralanmaları) pnömomediastinum riskini artırabilir. Bu travmalar doğrudan göğse veya boyuna uygulanan baskıyı içerebilir. Şiddetli kusma, ağır kaldırma, aşırı zorlanma veya doğum sırasında ıkınma gibi durumlar, mediastinal bölgedeki basıncın artmasına ve pnömomediastinum oluşumuna yol açabilir. Özellikle kokain gibi bazı uyuşturucular, akciğerlerde ani basınç değişikliklerine yol açarak pnömomediastinum riskini artırabilir. Bu risk faktörleri, pnömomediastinum gelişme olasılığını artırabilir, ancak her durumda pnömomediastinum ortaya çıkmayabilir. Özellikle tekrarlayan pnömomediastinum vakalarında altta yatan bir sağlık sorununun olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır. Pnömomediastinum’da tedavi nasıl planlanır? Tedavi planı nedene yönelik yapılır ancak çoğunlukla medikal tedavi yeterli olmaktadır. Hafif ve asemptomatik vakalarda genellikle sadece izlem yeterlidir. Oksijen tedavisi uygulanabilir, bu tedavi, havanın emilimini hızlandırmaya yardımcı olabilir. Hastaya istirahat etmesi ve aşırı efor gerektiren hareketlerden kaçınılması önerilir. Pnömomediastinumun nedeni belirlenmişse, bu nedenin tedavisi önceliklidir. Örneğin, bir solunum yolu enfeksiyonu veya bunların arasında son yıllarda covid ilk sırayı almıştır, tabi diğer enfeksiyonlarda da risk vardır. Astım krizi veya travma pnömomediastinuma neden olmuşsa, bu durumların tedavisi yapılmalıdır. Göğüs ağrısı ve rahatsızlığı olan hastalar için ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir. Öksürük kesici ve kabızlığı engelleyici tedavi vermekteyiz. Bu hastalarda ameliyat söz konusu oluyor mu? Nadir durumlarda, ciddi vakalarda ya da pnömomediastinumun hızlı bir şekilde kötüleştiği durumlarda cerrahi drenaj veya diğer müdahaleler gerekebilir. Ancak bu durumlar oldukça nadirdir. Hangi durumlarda hastaneye yatış öneriyorsunuz? Semptomları ciddi olan veya durumun hızlı bir şekilde kötüleştiği hastalar hastaneye yatırıyoruz. Yakın izlem altında tutulmaları gerekebilir. Çoğu durumda pnömomediastinum kendiliğinden iyileşir ve tedavi gerektirmez. Ancak altta yatan ciddi bir durumun varlığı ihtimali göz önünde bulundurulmalı ve uygun değerlendirme yapılmalıdır.

23 Ağustos 2024 Cuma

Rus hasta, mitral kapağına yapılan ameliyatsız müdahale ile yeniden nefes aldı…

Yurt dışında yapılacak bir şey yok denilen hasta, Antalya’da şifa buldu. Kalp yetmezliği nedeni ile nefes almakta zorlanan ve adım dahi atamayan hasta, Doç. Dr. İsmail Ateş ve ekibinin gerçekleştirdiği ameliyatsız yöntemle ertesi gün ayağa kalkmayı başardı.
Geçtiğimiz günlerde ciddi kalp yetmezliği ve mitral yetmezliği şikayetleri ile Rusya’dan Türkiye’ye tedavi için gelen 63 yaşındaki İbragim Magomedoviç, Antalya’da yapılan girişimsel tedavinin ardından ülkesine mutlu döndü. Yurt dışında ‘yapacak bir şey yok’ denilen hastanın, dünya ile birlikte Türkiye’de de eşzamanlı olarak kullanılan mitral kapak yetmezliğinde Ameliyatsız tedavi imkanı sağlayan Mitraclip Yöntemi ile mitral kapağı tedavi edildi. Aynı seansta üç kablolu kalp pili de takılan hasta, işlemden bir gün sonra taburcu oldu. Antalya’da üç gün tatil yaptıktan sonra ülkesine dönen Magomedoviç, “Tam ümidimi kaybetmişken Türkiye’de Türk doktorların girişimi ile yeniden nefes almaya başladım. Ben burada yeniden doğdum, en kısa zamanda Türkiye’ye tekrar geleceğim. Doç. Dr. İsmail Ateş ve ekibine teşekkür ediyorum. Türk doktorlara biz de çok güveniyoruz.” Dedi. Hastanın durumunu değerlendiren ve yapılan işlemlere dair bilgi veren Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. İsmail Ateş, “Hasta bize geldiğinde durumu gerçekten çok kötüydü. Ülkesinde yapılacak bir şey yok denilmiş ve sadece ilaç tedavisi önerilmiş. İleri derecede kalp yetmezliği ve mitral yetmezlik nedeni ile nefes alamıyor, hareket dahi etmekte güçlük çekiyordu. Bu hastalarda çoğu zaman ameliyat riski bulunduğu için çaresiz kalabiliyorlar. Biz hastayı tetkik ettikten sonra girişimsel olarak uyguladığımız mitral kapak tamirinde kullandığımız bir halk dilinde mandallama yöntemi değimiz mitraclip yöntemini kullandık hastamıza. Mitraclip metodu anjiyo yöntemiyle uygulanıyor. Göğüste hiçbir kesinin olmadığı, kasıktan yapılan bu işlem 1-1,5 saat sürüyor. Bu yöntemle aynı anjiyo gibi sağ kasıktaki toplardamardan girerek mandallama yöntemi ile mitral kapak tamiri yapıyoruz. Mitral kapak ön ve arka yapraktan oluşuyor. Anjiyo metoduyla kateterle kasık toplardamarından girilip, karın içindeki büyük toplardamara geçilerek kalbe ulaşılıyor. Sonrasında damar içindeki kateter kanalıyla mitral kapak seviyesine kadar mitraclip cihazı ulaştırılıyor. Mitraclipin kanatları bu noktaya ulaştığında açılıyor. Problemli olan kalp kapak kısımları mitraclipin kanatları altına alınıyor ve hedeflenen kapak yapısı sağlanınca dikişler karşılıklı olarak tutturuluyor. Bu noktada kapakta yeterli kapanma sağlandığı test ediliyor. Bu şekilde kapak tamir edilmiş oluyor ve hastalar 1 gün sonra normal hayatlarına dönmek üzere taburcu ediliyorlar. İşlem sonrasında hastaların öncelikle kalbe bağlı nefes alamama, nefes düzensizliği yakınmalarında azalma meydana geldiği gibi, kalp büyümesi duruyor ve hastaların hareket kapasiteleri artıyor. Bu işlemle birlikte hastamıza aynı seansta üç kablolu kalp pili taktık. Ertesi gün de taburcu ettik. Üç gün Antalya’da dinlenen ve tatil yapan hastamızın son kontrollerinden sonra her şeyin yolunda olduğunu gördük ve ülkesine gönderdik. “ dedi.

5 Ağustos 2024 Pazartesi

Azerbaycan’dan gelen kalp kapak hastaları Antalya’da şifa buldu…

Ameliyat riski bulunan kalp kapak hastaları için ameliyatsız tedavi imkanı sağlayan Mitraclip Yöntemi, bu sefer Azerbaycan’dan gelen hastalara umut oldu. Azeri doktorlar Prof. Dr. Uzeyir Rahimov ve Prof. Dr. Farid Aliyev, ileri kalp yetmezliği bulunan iki hastasını alarak tedavileri için Türkiye’ye geldi. Mitraclip işlemlerinde Türkiye’de ve dünyanın pek çok ülkesinde proktorluk görevi bulunan Doç. Dr. İsmail Ateş ve ekibi önderliğinde Antalya’da özel bir hastanede gerçekleşen girişimsel işlemler ile Azeri hastalar sağlığına kavuştu.
Dr. Uzeyir Rahimov, “İşlemin hemen ardından hastalardaki farkı gözlemledim.” Henüz Azerbaycan’da uygulanmayan yöntemin etkilerini bildiğini bu yüzden de hastalarını Türkiye’ye getirerek tedavi olmalarına sağladığını ifade eden Kardiyolog Prof. Dr. Uzeyir Rahimov, “Dr. İsmail Ateş Mitraclip yöntemini Türkiye’de en fazla uygulayan hekim. Dünyanın birçok ülkesine de proktor olarak gidiyor. Yöntem henüz Azerbaycan’a gelmediği için biz hastalarımızı alıp Türkiye’ye geldik. Durumu çok ağır olan iki kalp yetmezliği hastamız vardı. Sürekli hastanede yatmak zorunda olan, nefes almakta zorlanan. Hastalarımızdan birinin böbrek değerleri de kalp yetmezliğinden ötürü çok ciddi düzeydeydi. Antalya’da Dr. İsmail Ateş önderliğinde bu iki hastamıza girişimsel olarak uygunalan bu işlemin hemen ardından, hastalardaki değişikliği hem biz hekimleri gözlemledik hem de kendileri bunu dile getirdiler. Böbrek fonksiyonları çok bozuk olan hastamız, kalp kapağındaki kaçak giderilince böbrek fonksiyonları da hemen düzelme gösterdi. Bu hastaların hayatının kalitesi değişti ve düzeldi. Bu çok önemli bir şey. Bu işlem henüz Azerbaycan’da uygulanamadığı için biz bundan sonra hastalarımızı Türkiye’ye getirmeye devam edeceğiz. Türk doktorlar ve Azeri doktorlar çok başarılı işler yapıyor. Biz iki ülke hep kardeşiz ve güç birliği yapıyoruz. Tıp alanında bu iki kardeş ülkenin doktorlarının iş birliği, dünyaya örnek olabilir.” Dedi. Kalp kapak hastaları çok ciddi sorunlar yaşıyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. İsmail Ateş, kalp kapak hastalarının çoğu zaman ameliyata uygun olmadığını bundan dolayı çok ciddi sağlık sorunları ile yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldıklarını ifade ederek, ”İnvaziv kardiyolojinin her dalı ile uğraşmakla birlikte, özellikle ameliyatsız kalp kapak tamirleri konusunda ciddi gayretlerim var. Ülkemizde de bunun öncülüğünü yapmaktayım. Şimdi özellikle ileri kalp yetmezliği olan ve kalp kapaklarında, mitral kapağında, trirküspit kapağında kaçak olan hastalarda ameliyat riski çok yüksek olduğu için çoğu hasta sadece ilaç tedavisiyle takip edip kendi kaderine bırakılmakta ve herhangi başka bir şey yapılamamaktadır. Dolayısıyla bu hastalar için çok ciddi bir sıkıntı yaşıyor. Sık sık hastaneye yatmak zorunda kalıyor, ciddi nefes darlığı yaşıyor, günlük en basit işlerini bile çoğu zaman göremiyor.” İfadelerini kullandı. 500’e yakın hastanın hayatına dokunduk. Son 10 yıldır geliştirilen girişimsel yöntemler başarılı sonuçlar veriyor. Dr. İsmail Ateş sözlerine şöyle devam etti. “Son 10 yıldır hastaları ameliyatsız olarak Mitraclip veya Triclip yöntemleriyle tedavi edebiliyoruz. Azerbaycanlı meslektaşlarımız da dünya paralelinde tıptaki bu gelişmeleri yakından takip ediyorlar. Daha önce de Türkiye’ye gelip bu konuyla ilgili iki - üç günlük eğitim ve sertifikasyon programından geçmişlerdi bizden. Yöntemler henüz kendi ülkelerinde mevcut olmadığı ve uygulanamadığı için özveri göstererek hastalarıyla birlikte Antalya’ya geldiler. Kısa bir ön değerlendirmeden sonra hastaların bu işlem için uygun olduğunu gördük ve işlemi planladık. İki tane hastamızın Azeri ekiple birlikte başarılı bir şekilde tedavilerini uyguladık. İki gün içine de tekrar ülkelerine gönderdik. Bu vakalarla birlikte Temmuz ayı ile birlikte bu yıl için vaka sayımız 100’e yaklaştı. Toplamda Ortadoğu, Orta Asya, Afrika, Doğu Avrupa ve Türkiye olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde 500’e yakın vakanın hayatına dokunmayı başardık. Bu konuda bilinç ve farkındalık arttı.” Şeklinde konuştu.