22 Ocak 2024 Pazartesi

Barbie Genital Estetiği nedir?

Barbie Genital Estetiği, dünyada en çok merak edilen ve en çok uygulanan estetik uygulamaları arasında yerini aldı. İlk olarak ABD’de isim bulan, kombine ameliyat ve ameliyatsız işlemlerle uzman jinekologlar tarafından uygulanan yöntem, sadece estetik amaçlı olarak uygulanmakla kalmıyor, çiftlerin cinsel hayatı üzerinde oldukça olumlu değişimlere destek olurken kadınlarda da pek çok rahatsızlığın giderilmesinde kullanıyor. İşte Barbie Estetiği ile alakalı merak edilenler… Barbie Vajina Estetiği’nin Hollywood’lu ünlüler tarafından başlatıldığını buradan da Avrupa’ya ve ülkemize geldiğini, kadınların da en çok tercih ettiği genital estetik ameliyatlar arasında yer aldığını ifade eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Âzer Aras Uluğ, “Barbie Vajina Esteğinde amaç, Barbie bebeğe benzemekle beraber, işin alt yapısını incelediğimizde bozulan ve deforme olan vajinanın anatomik ve fonksiyonel olarak eski haline getirilmesi amaçlanmaktadır. Barbie bebeğin genital sisteminde dış dudaklar daha dolgundur, iç dudaklar daha ince ve daha kibardır. İç dudakları tamamen almaya biz çok sıcak bakmıyoruz çünkü iç dudakları aldığımız zaman vajina açık hale gelecek bu da enfeksiyonlara zemin hazırlayacaktır. Burada asıl ama dış görünüşünün daha güzel görünmesi ve fonksiyonel anlamda daha işlevsel olarak vajinanın kullanılabilmesidir. Barbie estetik görünümü birkaç farklı prosedürün kombinasyonundan oluşur. Labioplasti, klitoris çevresindeki katlantıların düzeltilmesi ve büyük dudaklara; hyalüronik asit veya otolog yağ enjeksiyonlarıyla dolgunluk kazandırılması gibi uygulamaları kapsıyor.” dedi. Labioplasti, Klitoris estetiği ve PRP işlemleri aynı anda uygulanıyor. Barbie Vajina Estetiği kapsamında en sık uygulanan cerrahi yöntemlerden biri olan Labioplasti ameliyatıdır. Labioplasti ameliyatına biz iç dudak estetiği ameliyatı da demekteyiz. İç dudakların, sarkık, büyük koyu renkli, asimetrik ve kırışık olması durumunda özel mikro cerrahi yöntemlerle küçültülerek, simetrik dış dudakların içinde kalan, ince yapılar haline getirilerek güzel ve estetik bir görünüme kavuşturulması hedeflenir. Aynı seansta gerek görülürse klitoris estetiği de uygulanabilmektedir. Klitoris katlantıları ve klitoris derisi kalın ise labioplasti operasyonuna klitoris estetiğinin de eklenmesi gerekebilmektedir. Sadece labioplasti yapılması sonucunda, fazlalık kalan klitoris katlantıları, mikro penis gibi kötü bir görünüme neden olabilmektedir. Klitoris cerrahisi ise oldukça dikkatli ve özenli yapılması gereken bir cerrahidir. Klitorise giden damar ve sinir yapılara dikkat etmek oldukça önemlidir. Bu alana hakim olan, ehil ve deneyimli bir cerrahi hekim tarafından yapıldığında cinsel hazda ve doyumda artış sağlanmaktadır. Aksi durumda ne yazık ki geri dönüşü imkansız cinsel his kaybı yaşanabilir. Barbie Vajina Estetiği kombine işlemleri arasında; dış dudakların içlerinde boşalma ve kırışma varsa bunlara kök hücreden zengin yağ dolgusu, hyalorinik asit dolgusu uygulanır. Bu yöntemlerin dışında kişinin kendi kanından hazırlanan trombositten zengin serum uygulaması da aynı seansta uygulanabilir. Bu işleme O- Shot (Orgazm aşısı) denilmektedir bu uygulama istek ve uyarılmayı kolaylaştırmakta kadının cinsel tatmini yönünde olumlu faydalar sağlamaktadır. Hyaloronik asit dolgularla G nokta büyütme gibi vajinal orgazmı hedefleyen uygulamalar da birlikte uygulanabilmektedir.” Şeklinde bilgi verdi. Hem güzelleşme hem cinsel doyum sağlıyor. Barvie Vajjina Estetiği ameliyatlarının, kadının daha hoş ve estetik görünümü yanı sıra cinsel doyum anlamında da önemli bir destekleyici olduğunu ifade eden Dr. Âzer Aras Uluğ, “Kombine bir işlem olan Barbie Vajina Estetiği ile kadının genital bölgesi güzelleşip gençleşmesi ile kalmıyor, aynı zamanda kadının cinsel haz ve doyumunda da büyük rol oynuyor. Ayrıca dar pantolon, tayt, mayo, bikini giyememe, iç çamaşırından dolgun taşan dokular ve bunların oluşturduğu rahatsızlık hissi, bisiklete – motora binememe, idrar yaparken bacaklarının içine doğru işeme, kaşıntı, sık vajinal enfeksiyon, mantar enfeksiyonu ve sık idrar yolu enfeksiyonu geçirme, cinsel ilişkide ağrı, cinsel birleşme sırasında uzun fil gibi kulakların yani labiumlarını tutmak zorunda kalması gibi sorunlar da eşzamanlı olarak giderilmiş oluyor. Kadınlar cinsel anlamda daha özgüven sahibi oluyor. Kombine genital güzelleştirme prosedürleriyle elde edilen Barbie genital estetik yöntemleri ile özel bölgeye oldukça genç ve çekici bir görsellik kazandırılıyor. Barbie genital estetik, sarkan veya düzensiz görünümde olan iç dudakların daha estetik bir şekilde kamufle olmasını sağlıyor. Dış genital bölgenin fonksiyonelliğini artıran kombine prosedürler aynı zamanda çiftlerin cinsel yaşam kalitesini de büyük ölçüde artırıyor.” dedi. Barbie Vajina Estetiğinde ameliyat süreci… Barbie vajina estetiğinde ameliyat süreci ile ilgili ayrıntılara tek tek değinen Dr. Âzer Aras Uluğ sözlerine şöyle devam etti. “Barbie vajina estetiği genel veya lokal anestezi altında, ameliyathane ortamında Kadın Doğum Uzmanları tarafından uygulanan ameliyatlardır. Ameliyat süresi ortalama 1.5-2 saat sürmektedir. Ameliyat sonrası genellikle hastanede yatış gerekmez. İşlem sonrası genellikle ciddi bir acı ya da ağrı hissedilmez. Operasyonun ardından birkaç günlük istirahatin ardından kişiler normal yaşantılarına dönebilirler. Barbie Vajina Ameliyatının ardından uzun süre ayakta kalınmamalıdır. Hekim tarafından reçete edilen ilaçların düzenli olarak kullanılması gerekir. Barbie vajina estetiği sonrası 1 ay cinsel ilişkiden, ağır sporlardan, sauna, havuz ve denizden uzak durulması önerilir. Tedavi kişiye özel planlanır! Barbie Vajina Estetiğinde tedavi protokolü doktorun hastayı muayene etmesinin ardından, belirlenen kriterler dahilinde kişiye özel olarak planlanır. Yöntem bakireler de dahil olmak üzere işlem gerektiren her kadına uygulanabilir.” https://www.drazerulug.com/tr/sayfa/op-dr-azer-aras-ulug

1 Ocak 2024 Pazartesi

OP. DR. AZER ARAS ULUĞ: 2024 GENİTAL ESTETİK TRENDLERİ…

Zamanla vajina esnekliğini yitirmekte, kollajen kaybetmektedir. Bu yaşlanma süreci genetik yapı, beslenme, sigara ve alkol kullanımı, spor gibi aktivitelerden etkilenir. Kadın aynı zamanda vajinal doğum yaşamışsa, travmatik, zor, uzun süren, kilolu bebekler, üst üste sık doğumlar yaptıysa işte o zaman vajinanın anatomik yapısında bozulmalar meydana gelir. Yani vajinanın akordeon gibi katlantılı yapısı zamanla açılır ve düzleşir. Ayrıca vajina duvarın altında bulunan bağ dokusunun da zamanla zayıflamasıyla ön duvardan idrar kesesi, arka duvardan bağırsaklar ve yan duvarlarda vajinal genişlemeler meydana gelir. Kadın cinsel ilişki içindeyken penis penetrasyonu sırasında ön duvar penise yeterince temas etmediği için vajinal orgazma ulaşmakta güçlük yaşıyor. Bu amaçla ön duvara uygulanan vajinal karbondioksit lazer, PRP ve dolgu maddeleri vajinanın hem daralmasını sağlar, hem de vajina ön duvarının penisin git gel hareketi sırasında yüzey temas alanını artırdığı için kadının vajinal orgazma ulaşmasını kolaylaştırıyor. Kısacası yüzey alanını büyütür ve genişletirsek kadın orgazma daha kısa sürede ve kolay ulaşıyor. Yaşadığı orgazm daha tatmin edici, daha doyurucu ve daha güçlü oluyor. G noktasının dolgu maddeleri ile büyütülmesi/ şişirilmesi, kadının yaşadığı orgazmın daha kaliteli ve daha uzun süreli olmasını sağlıyor. Penis bu bölgeye rahatça temas ediyor ve orgazm olmayı, kadının orgazm kolay ulaşmasını ve çoklu orgazm yaşama ihtimali artırıyor.
Klitoris estetiği ile hem genital gençleşme hem mantar ve idrar yolu enfeksiyonlarından kurtulmak mümkün! Kadının cinsel haz organı olan klitorisin üzerindeki veya labiumlardaki (iç dudaklar) fazladan olan deri katlantıları cinsel ilişki sırasında klitorisin üstünü kapattığı için cinsel uyarılmayı engelleyebiliyor. Bu şekilde de kadının orgazma ulaşmasını zorlaştırabiliyor. Ayrıca bu deri katlantılarının arasında bakteri ve mantar rahatlıkla yerleşebiliyor. Bu bakteri ve mantarlar nemli bir alanda çoğalıp üreyebiliyor ve kadında enfeksiyon oluşturabiliyorlar. Bu hastalar sık sık vajinal mantar ve idrar yolu enfeksiyonu geçiriyorlar. Çünkü bu organlar birbirleriyle çok yakın komşuluk içindedirler. Ayrıca iç çamaşırı giydiklerinde rahatsızlık hissediyorlar. Sürekli antibiyotik kullanmak zorunda kalıyorlar. Cinsel hayatlarında orgazm olma güçlükleri yaşıyorlar. Tayt, mayo, bikini giyerken problem yaşıyorlar. Bu gibi durumlarda uygun hastalarda Klitoris Estiği gündeme gelebiliyor. Bu işlem estetik ve hoş görünme amacı ile yapılmakla birlikte bahsettiğim sağlık sorunlarının çözülmesine de katkı sağlamaktadır. Lazerle Vajina Daraltma Ameliyatsız vajina daraltma yöntemlerinden olan Lazerle vajina daraltma işlemi, vajinanın tüm kanalı boyunca, çepeçevre lazer atışlarıyla yeniden sıkılaştırılması ve gençleştirilmesini sağlanmaktadır. Lazerle vajina daraltma yöntemi ile kadının cinsel hazzının arttırılması, orgazma daha kolaylıkla ulaşması ve orgazmı daha yoğun yaşaması da ek olarak sağlanır. Lazerle Vajina Gençleştirme Ameliyatsız bir yöntem olan Lazerle Vajina gençleştirme işlemi, vajinanın doğal yapısı olan ruga yapısını eski haline getirmek ve yeniden yapılandırmak için uygulanan işlemlerin tamamına verilen bir isimdir. Bu işlemler, gerek cinsellikte gerekse doğal flora için gerekli olan sağlıklı floranın canlandırılması sağlar ve en önemlisi vajinayı gençlik formuna çevirerek daraltır. Lazerle Vajina Sıkılaştırma Birçok kadın vajina genişleme ve vajina bollaşma problemi yaşamaktadır. Vajinada zamanla oluşan, zor doğumlar, kürtajlara bağlı oluşan ve geçirdiği hastalıklara bağlı oluşan genişlemeler kadının cinsel hayatını olumsuz yönde etkilemektedir. Karbondioksit lazerle vajina sıkılaştırılır ve bu problemlerin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Lazerle vajina sıkılaştırma, ağrısız, acısız dikişsiz, cerrahi riskler barındırmadığı için sıklıkla tercih edilen ve oldukça başarılı sonuçlar veren yöntemlerdendir. Vajina sıkılaştırma sırasında, vajinanın gençleşmesi ve daraltılması da sağlanır. Kişilerin cinsel yaşamları keyifli hale gelir. Lazerle Genital Renk Açma Dış genital alanlarda, vulvada, dış dudaklarda, perinede ve kasıklarda tüylerin alınma yöntemlerinden sıcak ağda, lazer epilasyon, kilo, sistemik hastalıklar ve kullanılan hormon ilaçları bu bölgenin zamanla kararmasına ve lekelenmesine neden olmaktadır. Lazerle bu bölgenin renk açma ve beyazlatma tedavileri oldukça yüz güldürücü ve başarılı sonuçlar elde etmemizi sağlar. https://www.drazerulug.com/tr/sayfa/op-dr-azer-aras-ulug

23 Kasım 2023 Perşembe

AKCİĞER KANSERİNDE ‘MULTİDİSİPLİNER TEDAVİ YAKLAŞIMI’ NEDEN ÖNEMLİ?

Akciğer kanseri Türkiye’de her yıl yaklaşık 160 bin kişide görülüyor. En sinsi kanser türlerinden biri olduğuna dikkat çeken uzmanlar, multidisipliner yaklaşımın tedavi başarısını etkilediğine vurgu yapıyor.
Başta sigara olmak üzere, genetik faktörler, yanlış beslenme, yaş ve bazı riskli meslek grupları akciğer kanserine davetiye çıkarıyor. Erken evrede cerrahi ile tedavisi mümkün olan akciğer kanseri sinsi ilerlediğinden ve genellikle ileri evrede belirti verdiğinden tanı aşamasında gecikmeler yaşanabiliyor. Bu da kanserin tedavi aşamasını sekteye uğratabiliyor. Ancak geliştirilen multidisipliner tedavi yaklaşımlarının uygun ileri evre akciğer kanseri hastalarına umut olabileceği belirtiliyor. PASİF SİGARA İÇİCİLİĞİ DE AKCİĞER KANSERİ RİSKİNİ İKİ KAT ARTIRMAKTADIR. Konu ile ilgili bilinmesi gerekenleri paylaşan Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özkan, ”Akciğer kanserinin artışındaki en önemli faktör sigara tüketiminin artması, sigaraya başlama yaşının düşmesidir. sigara akciğer kanseri gelişiminden yüzde 85-90 oranında sorumludur. Dolayısı ile sigara içenler içmeyenlere oranla 30 kat daha fazla risk altındalar. Sigara kullanma süresi, başlama yaşı, içilen sigara tipi, günlük sayısı da bunları etkilemektedir. Sigara bırakıldıktan sonra 15-20 yıl içinde akciğer kanseri gelişme riski sigara içmeyen kişilere yakın düzeye inmektedir. Pasif sigara içiciliği de akciğer kanseri riskini iki kat artırmaktadır. Bu nedenle akciğer kanserini önlemede yapılması gereken en öncelikli şey tütün ve tütün ürünleri ile mücadeledir” dedi. “MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM BAŞARILI SONUÇLAR VERİYOR” İleri evre akciğer kanserinde uygulanan güncel tedavi yöntemlerine değinen Demirhan, şunları söyledi: “İleri evre akciğer kanseri 3’üncü ve 4’üncü evre değimiz evrelerdir. Evre 3, hastalık lokal ileri dediğimiz, kanserin olduğu yerden biraz daha komşu dokulara girmiş ve lenf nodlarını tutmuş halidir. Evre 4 ise uzak organ metastazı yapmış kemik, karşı akciğer, böbrek üstü bezleri, beyin ve karaciğere metastaz yapmış halidir. Bu belirtilen bölgeler akciğer kanserinin en sık yayılım yaptığı yerlerdir. Hastaya böyle bir tanı konduğunda izlenecek tedavi yolu şöyledir. Eğer 3’üncü ve 4’üncü evre tespit edilmişse burada hücre tipi çok önemlidir. Hücre tipinde adenokersinom dediğimiz hücre tipi çıkmışsa bunlarda bazı genetik testler yapılarak hedefe yönelik tedaviler yapılabilir. Adenokarsinomda genetik testler sonrası yapılan tedaviler nokta atışlı tedavilerdir. Kemoterapi alınabiliyor ve yerine göre örneğin beyinde metastaz varsa radyoterapi uygulanabiliyor veya göğüs kafesi içinde radyoterapi uygulanarak akciğer kanseri evresi otomatik olarak gerileyebiliyor. Yine lenf bezinden dolayı evre 3’e girmiş bir kanserde tedaviden sonra özellikle bir lenf bezi tutulumu varsa orada onun yeniden evrelenerek evvelden tümörün olduğu yerin kemoterapi ya da radyoterapiden sonra yok olduğunu görebiliyoruz. O zaman ameliyat şansımız doğuyor. Ama bir istasyon olduğu zaman cerrahi şansımız yüksek. Eğer bir istasyondan fazla tutulum varsa başarı şansı düşüktür cerrahi gündeme gelmez. Tüm bu tetkikler dikkatle ve titizlikle incelendikten sonra hastanın durumu uygunsa multidisipliner bir yaklaşımla tedavi planlanır.” “MORAL VE MOTİVASYON HER ZAMAN ÇOK YÜKSEK OLMALI” Hastalığın ve tedavinin seyrinde moral ve motivasyonun büyük önem taşıdığına dikkat çeken Dr. Özkan Demirhan, ”İleri evre akciğer kanseri vakalarında gerileme olduğunu gözlemliyoruz ancak hastalık yok hasta var mantığını unutmamak gerekir. Tümör de insanlar gibidir. Aynı kanser türü farklı insanlarda farklı seyir gösterebilir. Kimisi çok saldırgan ve agresif seyrederken kimisi de çok yavaş ve stabil seyreder. O yüzden tedaviden hiçbir zaman vazgeçmemek lazım, şansım yok diye düşünüp moral bozmamak lazım. İnsanların direnmesi gerekir bu hastalığa.“ şeklinde konuştu.

MERİDYEN TERAPİ NEDİR? KİMLERE VE NASIL UYGULANIR?

Çin tıbbından esinlenerek geliştirilen ve birçok rahatsızlığın iyileşmesini destekleyici bir enerji çalışması olan Meridyen Terapi son dönemin en çok merak edilen yöntemleri arasında yer alıyor. Pekiyi Meridyen Terapi nedir? Nasıl ve kimlere uygulanır? Yan etkileri var mı? İşte 5 soruda Meridyen Terapi hakkında tüm bilinmesi gerekenler. Meridyen Terapi Uzmanı ve Eğitmeni Tamay Çelik, yöntemin inceliklerini anlattı.
Meridyen Terapi nedir? Yöntem hem kadim bilgiler içermekte hem de modern teknoloji barındırmaktadır. Çinliler bedenimizin içinde dolaşan karmaşık enerji kanallarının varlığını 5000 yıl önce keşfettiler. Gümüş eldiven ile uygulanan Meridyen Terapi, geleneksel Çin tıbbının geliştirdiği ve Uzakdoğu masajlarının birçoğunu içinde barındıran aynı zamanda teknoloji ile pratikleşmiş yeni nesil terapi yöntemidir. Meridyen, tüm bedene enerji taşıyan kanalların adıdır. Meridyen Terapi ile vücuttaki bozulmuş enerji yeniden dengelenerek, çi enerjisin gerekli yerlere ulaşmasını sağlar. Böylece bedenin kendi kendini iyileştirme gücü aktifleşir.” Meridyen Terapi kimler tarafından uygulanabilir? Meridyen Terapi mutlaka yöntemin eğitimini almış uzmanlar, terapistler tarafından, bilinçli olarak uygulanması gereken bir yöntemdir. Meridyen Terapi nasıl uygulanır? Meridyen terapi uygulanırken yeni nesil bir ünite cihazı ve özel gümüş eldivenler kullanılır. Vücudumuzun belirli bölgeleri, enerjinin konsantrasyonunu ve dağılımını temsil eder. Bu bölgelere özel bakım losyonu uygulandıktan sonra uzman terapist, yüzeysel bir masaj yapmak için özel gümüş eldivenleri kullanır. Bu ağrısız terapi yöntemi aynı zamanda vücudun masaj hissi ile rahatlamasını ve gevşemesini sağlar. Meridyen Terapi uygulamanın amacı nedir? Meridyen terapi aslında önleyici bir şifa yöntemidir. Hastalıklarımız baş göstermeden, kronik hale gelmeden beden enerjilerimizi dengeleyip hastalıklardan ve negatif etkilerinden kaçınmayı hedef alır. Dolayısı ile gerek bağışıklık sisteminin güçlenmesi, gerek bedenimizin güçlenmesi açısından faydalanabileceğimiz önleyici bir şifa yöntemidir. Meridyen Terapi hangi şikayetlere önerilir? Meridyen terapi bir seansta on klasik masaja eş değer etki yaratır. Ayrıca 6 kilometre koşmaya eş değerde yağ yakımı sağlar. Kişi toksin atar, kan dolaşımı ve metobolizmanın iyileşmesini sağlar, bağışıklık sistemini güçlendirir, hücre aktivasyonunu sağlar. Ödem attıran etkiye sahiptir. Meridyen terapi ayrıca; boyun ve bel fıtığına bağlı ağrı sendromlarında, postur bozukluklarında, kas romatizmalarında, yumuşak doku romatizmalarında, kireçlenme, cilt problemleri, uyku problemleri, yorgunluk sendromları, menopozla ilişkili şikayetlerde, huzursuz bacak sendromu, inme, parkinson gibi nörolojik hastalıklarda, mide-bağırsak problemlerinde, hemoroid ve birçok kas iskelet sistemi rahatsızlıklarında, regli dönemi şikayetleri, menopozla ilişkili şikayetler, dolaşım ve bağışıklık problemleri, prostat gibi bir çok rahatsızlığın iyileşmesini destekleyici bir enerji çalışmasıdır. Beden enerjileri dengelendiğinde susuz kalmış toprağın suya kavuşması gibi, enerjiler gerekli yerlere ulaşır ve kendi kendimizi iyileştirme gücümüz aktifleşir. Meridyen Terapi kimlere uygulanır? Hem bedensel hem de ruhsal anlamda sağlıklı yaşamı benimseyen, hastalanmayı beklemeden bedenini güçlendirmeyi hedefleyen ya da yukarıda saydığımız rahatsızlıklarla ilgili alternatif, destekleyici yöntemler arayanlar için uygulanabilir. Meridyen Terapi kimlere uygulanmaz? Meridyen Terapi; hamile kadınlara, ileri düzeyde kalp veya tansiyon hastalarına, kalp pili, stent ve beyin pili olanlara, vücudunda platin, eklem protezi, tümör, aktif enfeksiyon, kırığı veya kanama bozukluğu, kanında pıhtılaşma sorunu olanlara, ileri derece yaşlılara, şizofreni hastalarına ve 8 yaşından küçüklere uygulanmaz.

18 Şubat 2021 Perşembe

Burun estetiği maske takmaya engel değil!

Pandemi nedeni ile Türkiye de tüm dünya ülkeleri gibi en az etkilenmek için birçok tedbir alıyor. Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu önderliğinde yürütülen bu önlemler kapsamında elektif ameliyatlara yapılan kısıtlama Mayıs ayında kalktı. KBB ve Baş & Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Serkan Barışkan, kısıtlamaların kalkmasıyla  tüm dünyada estetik operasyon başvurularında artış gözlemlendiğini belirtti. 

 



Pandeminin yüz bölgesi ameliyatları için bir fırsat haline dönüştüğünü belirten Op. Dr. Serkan Barışkan,”Hepimizin en çok değişiklik yapmak istediği bölge kuşkusuz yüzümüz. Gelişen tekniklerle iyileşme süresi çok kısalsa da yüzde yapılan değişiklikleri saklamak zor. Bu yüzden gizlilik arayanlar bu dönemi fırsat bildi. Sokağa çıkma kısıtlamaları ve evden çalışma imkanı dolayısıyla normal yaşantımızda saklamakta güçlük çekeceğimiz yüz bölgesindeki ameliyatlar için en doğru zaman” dedi. 

 

 

Burun estetiği maske takmaya engel değil!

 

Burun estetiği için başvuranların en büyük kaygısının ameliyat sonrası maske kullanımı konusu olduğunu dile getiren Dr. Barışkan,”Pandemiden dolayı ‘ameliyat sonrası maske kullanabilir miyim?’ sorusu hastaların merak ettiği konulardan biri haline geldi.  İçinde bulunduğumuz şartlarda toplum içine girebilmek için maske kullanımı şart. Son dönemde pek çok maske çeşidi hayatımıza girdi. Pekiyi ameliyat sonrası hangi maskeler uygun? Burun estetiği sonrası maske seçiminde temel prensip buruna baskı uygulamamak olmalıdır. Bu prensip temel alınarak maske seçimi yapılmalıdır. Burun estetiği sonrası cerrahi maske kullanılırken telli olmasına dikkat etmeliyiz. Tele, uygun şekli yüzümüze takmadan önce vermeli, böylece burun ucuna baskı yapmamalıyız. Onun dışında iyileşme sürecinde burun ucuna baskı yapmayan her türlü maskeyi tercih edilebilir ve siperliklerden de destek alabiliriz” şeklinde konuştu.

 

 

Tedbirler en üst seviyede alınıyor.

 

Hastaların bir diğer merak konusu olan Coronavirüs tedbirlerinin de en üst seviyede alındığının altını çizen Dr. Serkan Barışkan,” Doktorların her dönemde olduğu gibi bu dönemde de önceliği hastasını, ekibini ve kendini korumaktır. Bu anlayışla ben ve ekibim düzenli olarak Coronavirüs testi yaptırıyor ve ameliyat öncesi hastadan da PCR testi, BT çekimi istiyoruz. Ameliyatlarımızda her zaman olduğu gibi sterilizasyon kurallarını son derece dikkatli uyguluyoruz. Ameliyat esnasında N95 ve cerrahi maskeler kullanıyor böylelikle riski sıfıra indiriyoruz” ifadelerini kullandı.

 

Barışkan; günümüz teknikleriyle, alanında uzman, tecrübeli hekim tarafından gerçekleştirilen burun estetiği ameliyatlarının son derece konforlu ameliyatlar olduğunu ve hastaların sosyal hayatlarından uzak kalmalarına sebebiyet vermediğini de sözlerine ekledi.

 

 

19 Haziran 2020 Cuma

35 GÜNLÜK YAHYA BEBEK TEK AKCİĞERLE HAYATA TUTUNDU...

Coronavirüs vakalarının Türkiye'de en yoğun olduğu dönemde 35 günlük Yahya bebek mucizesi yaşandı. Sol akciğeri alınan bebek yaşama dört elle tutundu ve 4 aylık oldu.


16 Şubatta dünyaya gelen Yahya bebeğe Konjenital Lober Amfizem tanısı kondu. Nadir görülen bir solumun sistemi akciğer hastalığı olan KLA olgularında hava akciğere girer ancak akciğerden çıkamaz. Genellikle yeni doğan bebeklerde görülen rahatsızlık ölümcül sonuçlar doğurabiliyor. 
Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde ikamet eden Mehmet ve Semra Eren çifti beşinci çocukları olan Yahya bebeğin hastalığını doğumdan hemen sonra öğrendi. Bir süre yoğum bakımda kalan Yahya bebeğin solunum sıkıntısı artınca hayati tehlike baş gösterdi. Coronavirüs nedeni ile sadece acil ameliyatların yapıldığı dönemde Yahya bebeğe yardım eli İstanbul'dan uzandı. Acil ambulansla İstanbul'a sevk edilen Yahya bebek Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan'ın 20 martta gerçekleştirdiği başarılı bir operasyonla sol akciğeri alınarak (Sol pnömonektomi) yaşama dört elle sarıldı.   

Yahya bebeğin ameliyatını gerçekleştiren Doç. Dr. Özkan Demirhan KLA hastalığı ile ilgili bilinmesi gerekenleri ve ameliyat sürecini anlattı. Demirhan; " Konjenital lober amfizem (KLA), nadir görülen bir doğumsal akciğer anomalisidir. Bir veya birden fazla akciğer lobunun aşırı havalanması durumudur. Hava akciğere girer ancak akciğerden çıkamaz. Bunun nedeni akciğerin bir alnında hava fazla birikir ve göğüs duvarı çapı artar. Hava dolu şişkin akciğer etraf akciğer ve kalbe bası yapar KLA' lı akciğer balon gibi şişer ve hastanın oksijenlenmesine katkısı olmaz. Bebeklerin rengi oksijensizlikten mavi-mora doğru değişir. Ayrıca hava yolunun kıkırdakları iyi gelişmediği için hava yolu elastik halini yitirir ve kapanır. Bu yüzden bebekler solunum güçlüğü yaşar ve sık nefes alıp vermeye başlarlar. Hastalığın ileri derece semptomlarında cerrahi tedavi hayat kurtarıcı olabiliyor.
Yahya bebek bize acil ambulansla kuvözde geldi. Bir süre yoğun bakımda yatmış. Ciddi solunum sıkıntısı vardı. Bu hastalık ne kadar erken bulgu verirse bulgular ve akciğerin etkilenmesi o kadar hızlı artar. 
Hastaların yüzde 50'si doğumdan sonraki ilk 4 haftada bulgu verir. Yahya bebek bize geldiğinde 35 günlüktü. Tetkiklerinden sonra hemen ameliyata aldık. Ameliyat hazırlıkları ile beraber iki saat süren bir operasyonun ardından sol akciğerini çıkardık. Bir süre yoğun bakımda takip ettik ve daha sonra taburcu ettik. Yahya bebek şimdi gayet sağlıklı ve 4 aylık oldu." dedi.

18 Haziran 2020 Perşembe

SINAV KAYGISIYLA BAŞ ETMENİN 6 KURALI!


Sınav kaygısını yenmenin yolları hakkında önerilerde bulunan İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzman Dr. Fatma Eren, “Aileler çocuklarına çağın gereklerine uygun olarak empatik davranmalı, güven aşılamalı, rol model olmalı ve çocuklarının başarı düzeyi ne olursa olsun gösterdikleri çaba takdir edilmelidir” dedi.


Günümüz eğitim sisteminin sınava ve sınanmaya dayalı bir sistem olduğunu vurgulayan Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzman Dr. Fatma Eren, bu durumun ailelerin, öğretmenlerin, okulların çocukların sınavdaki başarısına odaklanmalarına sebep olduğunu söyledi. 

 Uzm. Dr. Fatma Eren, “Bir sınavdan dolayı heyecanlanmak ve kaygılanmak olağan bir duygudur ve başarı için gereklidir.  Kaygının yeterli düzeyde olması sınavlara motive olmada ve iyi hazırlanmada işe yarar. Ancak hissedilen kaygının yoğunluğu; sınava yeterince hazırlanmaya ve öğrenilen bilgiyi sınav sırasında etkili bir biçimde kullanmaya engel oluyor, başarıyı düşürüyorsa sorundur ve sınav kaygısı olarak tanımlanır” dedi.  

‘BAŞKA ÇAREM YOK’ DİYE DÜŞÜNMEYİN


Sınav kaygısının nedenlerinden birinin kısa zamanda çok konu çalışmak zorunda kalmak ve sınava yeterince çalışmamış olmak olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Fatma Eren ayrıca sınavlara aşırı önem atfetmek, sınavın sonucuna odaklanmak ve sonucunu felaketleştirmek (Hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için sınavı kazanmaktan başka çarem yok, Mutlaka kazanmalıyım, yoksa mahvolurum vb.) sınava ilişkin bilgi ve becerisine veya bunu sınava yansıtabileceğine dair güvensizlik (ya yapamazsam vb.),  bilgisinin değil, kişiliğinin değerlendirileceği düşünceleri (üniversiteyi kazanamazsam ben bir hiçim vb.), ailenin ve sosyal çevrenin beklentileri ve baskıları (bu sene muhakkak kazanmalısın yoksa üniversiteyi unut, bu soruyu yanlış yapıyorsan hala hiçbir yeri kazanamazsın vb.) gibi sebeplerin sık görüldüğünü belirtti. 

KARIN AĞRISI VE TAŞİKARDİYE YOL AÇABİLİR

Uzm. Dr. Fatma Eren, “Sınav ile ilgili negatif düşünceler ve aşırı kaygı düzeyinin öğrencide dikkatini toplayamama, okuduğunu anlamama, bilgileri aktaramama gibi olumsuz akademik etkiler yanında tedirginlik, huzursuzluk, taşikardi, ağız kuruluğu, karın ağrısı, mide bulantısı, terleme, titreme, uykusuzluk/fazla uyuma, iştahsızlık/aşırı yeme gibi fiziksel etkilere neden olur. Süreçte öğrencinin çok çalışmasına rağmen performansında ve başarısında artma değil tersine düşme gözlenir” diye konuştu. 

BAŞ ETMENİN YOLLARI

Sınav kaygısı ile baş etmenin olmazsa olmazının sınava mümkün olduğunca planlı, düzenli ve verimli çalışmak olduğunu belirten Uzm. Dr. Fatma Eren, planlamada önemli olanın ise sınava hazırlanma sürecinde bireysel özelliklere göre çalışma takvimi, çalışma saati, kaynak seçimi, tekrar yapma, çıkmış soruları çözme vb. aşamaların programlanması ve düzenli bir şekilde uygulanması olduğunu söyledi. Uzm. Dr. Fatma Eren, sınav kaygısı ile baş etmede etkili olan diğer yöntemleri ise şöyle sıraladı:


“Sportif faaliyetlerin öğrenme ve stres üzerinde olumlu etkileri uluslararası akademik çalışmalara son zamanlarda sıklıkla konu olmaktadır. Sınav çalışma sürecinde her gün veya haftada 3 gün, en az 20 dakika kültür-fizik hareketleri yapılmalıdır. Egzersizler beyne kan ve oksijen akışını artırarak konsantrasyonu güçlendirmekte ve stresi azaltarak dengelemektedir. Burada egzersizden kasıt, ders çalışma zamanının tamamını spora ayırarak zaman geçirme anlamına gelmemektedir. Bahse konu faaliyet evde ve orta düzeyde yapılan sportif aktiviteleri içermektedir. Diğer taraftan düzensiz uyku ve düzensiz beslenme kaygıyı artırabilmektedir. Yoğun çalışma nedeniyle düzenli beslenme ve uyku ihmal edilmemelidir. Sınav kaygısı ile baş etmede bir diğer önemli adım ise öğrencilerin hedeflerini, sınavı kazanmak değil yeterince çalışmak olarak belirlemeleridir. Olumsuz düşüncelerden sıyrılıp olumlu düşüncelere odaklanarak motive olmak da kaygı seviyesini dengelediği için önemlidir. Örneğin; ‘Yapabileceğimin en iyisini yapacağım, dünyanın sonu değil ya telafisi var, başarısız olmam tembel ve beceriksiz olduğumu göstermez, çalışma sistemimde değişiklik yapmam gerektiğini gösterir’ vb. cümlelerle olumlamalar yapılabilir. ‘Sınavda arkadaşlarım kazanır ben kazanamazsam ne yaparım’ gibi düşüncelerden uzak durarak başkalarının ne yapacağına değil kendi yapacaklarımıza odaklanmamız daha faydalı olacaktır.”
ANNE BABAYA DÜŞEN GÖREVLER 
Sınav kaygısını artıran bir faktör de ailedir. Aileler sıklıkla kendi kaygılarını çocuklarına yansıtmaktadır. Sınavın çocukların geleceği için ne kadar önemli olduğuna abartılı bir şekilde çok kez vurgu yapmaları çocuklar üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Çocuklardan beklentinin yüksek olması ve sınavı bir araç değil amaç olarak görmeleri çocukların sınav kaygısını artırabilmektedir.
Sınav kaygısını azaltmak için ailelerin tutumu; yüksek beklentili olmama, sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu haline getirmeme, başarı/başarısızlığı kesinlikle başkalarıyla karşılaştırmama şeklinde olmalıdır.
Aileler, çocuklarına çağın gereklerine uygun olarak empatik davranmalı, güven aşılamalı, rol model olmalı, uygun aile ortamı tesis etmeli, örnek problem çözme davranışları sergilemeli, olumlu görüşler bildirerek cesaret ve motivasyon sağlamalıdır. Çocuklarına sevgilerinin karşılıksız olduğunu belirtmeli/hissettirmelidir. Çocuklarının başarı düzeyi ne olursa olsun gösterdikleri çaba takdir edilmelidir.  

ÖĞRENCİLERE ÖNERİLER 


Sınava girecek öğrencilerin kesinlikle gerçekçi, duruma uygun ve işlevsel bir sınav stratejileri olmalı ve bu strateji deneme sınavlarında test edilerek netleştirilmelidir. Örneğin; sınav süresini etkin kullanmak, hangi alandan cevaplandırmaya başlayacağına karar vermek ve cevap kâğıdında kaydırma yapmamak gibi durumlar için uygun yöntemler belirlenmelidir. 
Her bireyin özellikleri ve izleyeceği yol farklıdır. Bu yüzden gerçeklikten uzak, işlevsiz ve duruma uygun olmayan stratejiler kurgulanmamalıdır. Sınavda rahat kıyafetler tercih edilmeli, kaşındıran, sıkan, rahatsız eden vb. kıyafetler tercih edilmemeli,  sınavda su tüketimi ve tuvalet ihtiyacı geçmiş tecrübeler baz alınarak planlanmalıdır.
Son bir haftayı stresten, olumsuz haberlerden, beden ve ruhu yoracak aktivitelerden uzak; sakin ve huzurlu geçirmek önemlidir. 
Sınavdan önceki gün kendilerini iyi hissettirecek güzel hayaller kurulabilir,  gevşeme ve nefes egzersizleri yapılabilir. Son gece sınava yönelik çalışmalar yapılmamalıdır.
Sınav başlamadan özgüvenli bir duruş ile birkaç kez derin bir nefes alıp yavaşça verilebilir. Sınav esnasında yanıtlayabileceği önemli sorulardan başlamalı, bilemediği sorulara takılıp kalmadan atlayıp sonra tekrar dönmeli, dikkatinin dağılması halinde bunun normal olduğunu ama sonrasında dikkatini tekrar toplayabileceğini düşünmeli ayrıca dikkat artırma teknikleri hızlıca uygulanabilmelidir. Kaygının çok arttığı zamanlarda bunu azaltmaya yönelik hızlıca gevşeme egzersizi, kontrollü nefes alıştırması yapılabilir. 
Sınav esnasında olumsuz düşüncelere karşı motivasyon yüksek tutulmalı ve kaygının fiziksel etkilerine de dayanılabileceği düşünülmelidir.
Sınav sonrasında ise sınav iyi geçse de, geçmese de ödüllendirici ve keyif verici aktiviteler yapılması önemlidir.
Sınav kaygısı ile birlikte obsesif kompulsif bozukluk, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, öğrenme güçlüğü, depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu gibi tanılar da mevcut olabilir. Bu nedenle uzman desteğine başvurulması önem arz etmektedir.